Bunaörnek olarak II. Abdülhamid’in (1876-1908) eğitim ve idare alanlarındaki adımlarını verebiliriz. Padişah bu isteklere olumlu cevap vermiş ve yeni bir başbakan atamıştır. kooperatifçiliğin geliştirilmesi ve iç pazarın yeniden örgütlenmesi vardır. *****1960’larda Türkiye’ de ekonomide devlet ve
OlumluDavranış Geliştirme. "Sevginin tedavi edici bir özelliği vardır. Hem sevgi gösteren için hem de sevilen için." İnsan davranışları sonuçlarına göre şekillenir. Yani bir şeyi yapar ve sonucuna bakarsınız, eğer sonuç sizin için olumlu ise, isteyeceğiniz bir şeyse, aynı davranışı tekrarlama olasılığınız
Aileiçinde aile bireyleri arasındaki iletişim çift yönlü olmalıdır. Ebeveynin çocuğa ya da eşlerin birinin diğerine sürekli olarak “direktif” verdiği, bir tarafın sürekli aktif olarak anlattığı, diğer tarafın her zaman pasif bir dinleyici olarak kaldığı bir iletişim ortamı hem ebeveynler hem de çocuklar için sağlıksız ilişkilere zemin hazırlar.
Heriki dönemde de başlıca çatışma konularının, “kendi başına yapmak”, “temizlik”, “yemek”, “uyku”, “giyim”, “evin kuralları” olduğu söylenebilir. GELENEKSEL ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ YÖNTEMLERİ: 1) Anne/baba, çocuğun kendileri için “kabul edilemez” olan davranışını değiştirmeye çalışır ve bunu
OLUMLUve OLUMSUZ ANNE BABA TUTUMLARI. Menü Aile içinde güven ve şeffaflık vardır. Aile huzurludur. Problemlerle nasıl baş edebileceklerini birlikte araştırırlar. Bu ortamda yetişen çocuğa kişilik özelliği olarak aynen yansır. Aile fertleri arasında açık ve net bir iletişim söz konusudur. Duygu ve düşünceler
cash. İLETİŞİM Tanım İnsanlararası; kişilerin birbirlerine bilinçli veya bilinçsiz olarak iletmek istedikleri duygu ve düşüncelerini aktardıkları bir süreçtir. İçeriği ne olursa olsun, bir sorunu çözmek için insanların düşünce alışverişinde bulunmaları, bir başka deyişle, iletişim kurmaları gerekir. Uygarca konuşma ve tartışma becerisinin geliştirilmemiş olduğu toplumda, bir sorunu çözmek için başlatılan etkileşim, kısa sürede sürtüşme ve çatışmaya dönüşür. Böylece, varolanı çözmek şöyle dursun, soruna yenileri eklenir; dünyanın birçok ülkesinde görülen kanlı çatışmaların kökeninde, bilinçsiz koşullar altında yaratılan sosyal ortamdaki iletişim düzensizliği yatar. Bir insanın ilişkilerinin niteliği, o insanın yaşamının kalitesini gösterir. İlişki sorunları, gerçekte iletişim yani düşünce alışverişi sorunlarıdır ve yaşamın değişik yönlerinde kendini gösterir. Aile yaşamınızda anne-babanızla aranızda bu tür sorunlar yer alabilir Fikirlerinizi dinlemiyor, düşüncelerinizi sürekli olarak bir kenara atıyor olabilirler. Ne zaman konuşmaya kalkarsanız, kendinizi bir tartışma içinde buluyor olabilirsiniz. Bu tür iletişim sorunları, eşiniz, nişanlınız ya da arkadaşlarınız arasında da söz konusu olabilir; arkadaşlık , meslek seçimi, para harcamak gibi konularda farklı konulara sahip olduğunuz için, çevrenizdekilerle sürekli sürtüşme içinde olabilirsiniz. İletişim sorunlarını çözmeden doyumlu bir yaşam sürdürmek olanaksızdır. İnsanların çoğu, doyumlu bir yaşam gerçekleştirme çabası içindedir Uzun yıllar okula gitme, meslekte yükselmeye çabalama, aileyi en güzel biçimde yaşatmak ve çocukları en iyi biçimde yetiştirmek için uğraşma, anlamlı ve doyumlu bir yaşamı gerçekleştirebilmek içindir. Doyumlu bir yaşamı gerçekleştirme yönünde en önemli araç ise, iletişimdir. Peki başarılı bir iletişimin temel konuları nelerdir 1- Karşımızdaki Kişilere Saygı Duymak Onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli olduklarını hissettirmek, olduğu gibi benimsemek anlamını taşır. 2- Gerçekten ve Doğal Davranmak Abartıdan uzak, olduğu gibi davranmaktır. 3- İletişimin belki de en önemli öğesidir empati. Empati, bir anlamda, dış dünyayı karşımızdaki kişinin penceresinden görmeye çalışmaktır. Kurulan bu duygu ortaklığı, iletişim güçlü kılar. İletişim sadece konuşmak değildir. İletişim aynı zamanda; . Ne söylediğinizi bilmek, . Bunu ne zaman söylemenin daha uygun olacağına, . Nerede söylemenin doğru olduğuna karar vermek, . En iyi nasıl söyleneceği hususunda fikir yürütmek, . Olayları basite indirgeyerek sunabilmek, . Akıcı bir dille ve karşınızdaki kişiyle göz kontağı kurarak konuşabilmek, . Dikkati yoğunlaştırabilmek ve karşınızdaki kişinin verilen mesajı anlayıp anlamadığını kontrol edebilmektir. İLETİŞİMDE ENGELLER 1. EMRETME, YÖNETME “Yapman gerekir .............”, “Yapmak zorundasın ................” - Korku ya da aktif direnç yaratabilir; - Söylenenin tersini “denemeye” davet edebilir; - İsyankar davranışa ya da misillemeye yol açabilir. 2. UYARMA, TEHDİT ETME GÖZDAĞI VERME “.........yapmazsan............olur”, “Ya yaparsın, yoksa.........” - Korku, boyun eğme yaratabilir; - Söz konusu sonuçların gerçekten meydana gelip gelmeyeceğini “denemeye” yol açar; - Gücenme, kızgınlık, isyankarlığa neden olabilir. 3. AHLAK DERSİ, VAAZ VERME “...........yapmalıydın”, “senin sorumluluğun”, “...........şöyle yapmak gerekir” - Zorunluluk ya da suçluluk duyguları yaratır; - Çocuğun durumunu daha şiddetle savunmasına yol açabilir; Kim demiş? - Çocuğun sorumluluk duygusuna güvenilmediği izlenimi verir. 4. ÖĞÜT VERME, ÇÖZÜM GETİRME “Ben olsam....”, “Neden.......yapmıyorsun?”, Bence.....”, “Sana şunu öneriyim.....” - Çocuğun kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ima eder; - Çocuğun sorunu bütünüyle düşünüp, değişik seçenekler getirip seçenekleri denemesine engel olur. - Bağımlılıkta da direnme yaratabilir. 5. MANTIK YOLUYLA İNANDIRMA, TARTIŞMA “İşte şu nedenle hatalısın.......”, “Olaylar gösterir ki......”, “Evet ama.......”, “Gerçek şu ki....” - Savunucu tutumları ve karşı koymayı kışkırtır; - Çoğunlukla çocuğun aileyle iletişimi kesmesine ve artık dinlememesine yol açar; - Çocuğun kendisini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine yol açabilir. 6. YARGILAMA, ELEŞTİRME, SUÇLAMA “Olgunca düşünmüyorsun....”, “Sen zaten tembelsin........” - Yetersiz, aptallık, yanlış değerlendirme anlamı taşır; - Çocuğun olumsuz bir yargıya hedef olma ya da azarlanma korkusuyla iletişimi kesmesine yol açar; - Genellikle çocuk yargı ve eleştirileri gerçek olarak algılar Ben kötüyüm! yada karşılık verir. Siz de daha mükemmel değilsiniz!. 7. ÖVME, GÖRÜŞÜNE KATILMA, TEŞHİS KOYMA “Çok güzel........”, “Haklısın, o öğretmen berbat birine benziyor”, “Bence harika bir iş yapıyorsun.....” - Ailenin beklentilerinin çok yüksek olduğunu ima eder; - İstenilen davranışı yaptırabilmek için, söylenen içtenlikten yoksun bir manevra gibi algılanabilir. - Çocuğun öz-imgesi Kendini algılayışı ile övgü uygun değilse çocukta kaygı yaratabilir. 8. AD TAKMA, GÜLÜNÇ DURUMA DÜŞÜRME “Koca bebek....”, “Hadi bakalım süpermen”, “Geri zekalı”, “Hadi sende sulu göz'' - Çocuğun kendini değersiz hissetmesine, sevilmediği kanısına varmasına yol açabilir; - Çocuğun öz-imgesi üzerinde çok olumsuzdur; - Genellikle karşılık vermeye iter. 9. TAHLİL ETME, TEŞHİS, TANI KOYMA “Senin derdin nedir biliyor musun?”, “Herhalde çok yorgunsun” “Aslında sen öyle demek istemiyorsun” - Tehdit edici; tedirgin edici olabilir ve başarısızlık duygusu uyandırabilir; - Çocuk kendisini korumasız, kıstırılmış hisseder, kendisine inanılmadığı kanısına varabilir; - Çocuk, yanlış anlaşılma endişesi ile iletişimi keser. 10. GÜVEN VERME, TESKİN, TESELLİ ETME “Aldırma.......boş ver, düzelir......”, “Hadi biraz neşelen........” “Zamanla kendini daha iyi hissedersin.......” - Çocuğun kendini “anlaşılmamış” hissetmesine neden olur; - Kızgınlık duyguları uyandırır “Size göre kolay tabii” - Çocuk genellikle mesajı “kendini kötü hissetmen doğru değil” biçiminde algılar. 11. İNCELEMEK, ARAŞTIRMAK, SORUŞTURMAK “Neden?....Kim?.....Sen ne yaptın?......Nasıl?.....” - Soruları cevaplama genellikle eleştiri veya zorunlu çözüm getirdiğinden çocuklar genellikle hayır demeye, yarı doğru cevap vermeye, kaçmaya yönelir veya yalan söyler; - Sorular genellikle soru soranın nereye varmak istediğini açıklamadığından, çocuk korku ve endişeye kapılabilir; - Ailenin endişelerinden doğan sorulara cevap vermeye çalışan çocuk kendi sorununu, gözden kaçırabilir. DEĞİŞTİRME, İŞİ ALAYA VURMA, ŞAKACI DAVRANMA “Daha güzel şeylerden konuşalım...”, “sen neden dünyayı yönetmiyorsun?” - Yaşamın güçlükleriyle savaşmak yerine, onlardan kaçınmak mesajını ima edebilir; - Çocuğa sorunların önemsiz, saçma ve geçersiz olduğu anlamını verebilir; - Çocuk bir güçlükle karşılaştığında açık davranmaktan çekinebilir. Yanıt İletişim Engeli “Benim oğlum okulu EMİR VERME,YÖNLENDİRME bırakamaz, buna izin vermem.” “Okulu bırakırsan benden para UYARMA,GÖZDAĞI VERME mara bekleme.” “Ödevini yapmak için neden bir ÖĞÜT VERME,ÇÖZÜM GETİRME plan yapmıyorsun?” “Üniversite mezunu, lise mezunundan NUTUK ÇEKME, ÖĞRETME yüzde elli fazla kazanır.” “Uzak görüşlü değilsin. Düşüncelerin YARGILAMA, ELEŞTİRME,SUÇLAMA henüz yeterince olgunlaşmamış.” “Her zaman gelecek için umut ÖVME,PEKİŞTİRME veren iyi bir öğrenci oldun.” “Hippi gibi konuşuyorsun.” AD TAKMA, ALAY ETME “Çaba göstermediğin için okuldan YORUMLAMA,ANALİZ ETME hoşlanmıyorsun.” “Duygularını anlıyorum, ama GÜVEN VERME,DUYGULARI PAYLAŞMA son sınıfta daha iyi olacak.” “Eğitimsiz ne yapacaksın? SINAMA, SORU SORMA Nasıl geçineceksin?” ÇAPRAZ SORGULAMA “Yemekte sorun istemiyorum.” KONUYU SAPTIRMA DİNLEME BECERİLERİ ETKİN DİNLEME 12 yaşında kız çocuğu anlatıyor Zaman zaman anneme bir şey anlatmak istediğimde, “Anne sana bir şey söyleyebilir miyim?” derim. O da “Tabii, söyle” der. Bunun üzerine ben de anlatmak istediğimi anlatırım. Tam bitirdiğimde, bana “Ne söylemiştin?” diye sorar. İletişim sisteminin temel öğelerinden biri de dinlemedir. İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnız söylediklerini değil, yüzü, eli, kolu ve bedeniyle yaptıklarını da “duyar”; çünkü yüz ifadeleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş tarzı, sesin tonu gibi sessiz mesajlar kullanarak da, iletişim kurulur. a Pasif – Edilgen Dinleme Sessizlik, karşımızdaki kişiye gerçekten kabul edildiğini duyumsatan ve sizinle duygularını daha fazla paylaşması için onu yüreklendiren, çok güçlü sessiz bir iletidir. Sessizlik, her zaman anlatana gerçekten tüm dikkatinizi verdiğinizi kanıtlamaz. Bu nedenle dinlerken, özellikle duraklamalarda, onu gerçekten dinlediğinizi göstermek için sözlü ya da sössüz belirtiler vermeniz son derece önemlidir. Baş sallamak, öne eğilmek, gülümsemek, kaşını çatmak ve başka davranışlar, uygun zamanlarda yapılırsa, anlatanı gerçekten duyduğunuz mesajını verir. b Kapı Aralayıcı Mesajlar Bazı kimseler daha çok konuşmak için ek yüreklendirme beklerler. Bu tür bir destekleme için verilen mesajlara “kapı aralayıcılar” denir. Örnek “İlginç devam etmek ister misin?” “Bu konuda başka birşeyler daha söylemek ister misin?” c Etkin Dinleme Katılımlı Dinleme Etkin dinleme dinleyenin, anlatılanı yalnız duyduğunu değil, aynı zamanda doğru olarak anladığını da gösterir. Bu yüzden bu yöntem en sağlıklı iletişim yöntemi olarak kabul edilmektedir. Konuşan bireyin söylediği sözleri açarak, tekrar etmekten ibaret olan Etkin-Katılımlı Dinleme, insanlar arasında yalın, daha anlamlı bir ilişkinin gelişmesine fırsat verir. Anne babasının kendisini dinlediğini gören çocuk önce, kendisine değer ve önem verildiğini, kabul edildiğini, buna bağlı olarak da sevildiğini düşünür. Aynı zamanda çocuk duygularını ifade etme olanağı bulduğundan “anlaşıldım” duygusunu yaşar ve rahatlar. Bu durum, hem benlik saygısının artmasına, hem de kendisini dinleyen kişiye yakınlık duymasına neden olur. Bu sağlıklı mesaj akışı çocuğun ailesiyle bağını güçlendirir ve iletişimin devamını sağlar. Etkin dinlemede ebeveyn çocuğun kendi başına düşünmesine yardım eden kişi rolündedir. Sorumluluk çocuğa bırakılmıştır. Ebeveyn sadece çözüm bulma konusunda ona yardım eder. Çocuklar dinlenmemeleri ve ciddiye alınmamaları konusunda aşırı duyarlıdırlar. Dinlenmediklerini hemen fark ederler. Uzun süre dinlenmeyen çocuklar savunmaya geçebilirler, işbirliğine yatkın olmazlar ve içlerine çekilebilirler. Israrlarına rağmen annesinin kendisini dinlememesi üzerine ellerini ısıran çocuk örneği vardır. Çocuklar çoğunlukla dinlenmeme nedeniyle çalma, saldırganlık, kendine zarar verme davranışlarıyla “Lütfen beni dinle. Duygusal bir kırıklık yaşıyorum, dikkatini bana ver” mesajını iletmektedirler. ETKİN DİNLEMEYE ÖRNEK Serdar’ın dişlerine tel takılacaktı. Karnının ağrıdığını söyledi ANNE Dişçiye gideceğin için sinirlisin. SERDAR Evet, gitmek istemiyorum. ANNE Keşke gitmek zorunda olmasaydın. SERDAR Acaba çok iğne yapacak mı? ANNE Diş telin takılırken iğne olup olmayacağını mı merak ediyorsun? SERDAR Evet. ANNE Pek sanmıyorum. Ne olacağını bilememek insanı korkutuyor. SERDAR Rahatlar Evet. Ne olacağını bilememek korkutuyor. Acı çekmekten nefret ediyorum. Aslında acıdan korkuyorum. Ama korkmamam gerektiğini de biliyorum. ANNE Korktuğunu bilmiyordum. İnsanların çoğu acıdan korkar. Acı erkekleri de kadınlar kadar korkutur. DUYGULARINI İFADE ETMEDE ÇOCUĞA YARDIM Ebeveynin, kendini ifade etmesi için çocuğa yardımcı olması gerekir. Ebeveyn duyguya bir anlam verdiğinde çocuğu daha kötü etkileyeceğinden korktuğu için, genellikle bu tür bir yaklaşım içinde bulunmazlar. Çocuğu içinde bulunduğu kötü durumdan uzaklaştırarak ona yardımcı olduğunu düşünürler ancak bu durum çocuğu daha çok üzer. Oysa çocuk hissetmekte ve düşünmekte olduğu, kısaca o anki yaşadıklarını sözcükler halinde duyduğu zaman rahatlar. Bir başkası, onun iç dünyasında yaşadıklarını anlayabilmiş ve bunu dile getirmiştir. Bir örnekle bu konu üzerinde duralım. Herhangi biri tarafından sorgulandığı, suçlandığı veya öğüt verildiği zaman, çocuğun yapıcı ve olumlu düşünmesi zordur. Basit bir “Ya...Hımm...Anlıyorum” bile bazen çok işe yarar. Bu tür onaylamalar, anlayışlı, sıcak bir “hıhım” la da pekiştirildiğinde, çocuğa kendi düşünce ve duygularını keşfetmesi için ortam hazırlar ve kendi çözümlerine ulaşmasını sağlar. Bir örnek verelim Günlük yaşamda anne-baba çocuk ilişkisinde yer yer mücadele yaşanır. Zamanın yetersizliği bazen bu mücadeleyi öylesine arttırır ki ebeveynle-çocuk, karşılıklı olarak birbirlerine “düşman” gibi görünebilirler. Anne-babanın “ellerini yıka”, “elbiselerini as”, “ödevini bitirdin mi?”, “pijamalarını giy”, “yatağa gir”, “uyu” şeklindeki komutları zaman zaman çocuğun, “ Ben ne istersem onu yaparım” şeklindeki olumsuz tepkisine neden olabilir. Ebeveynin “benim istediğimi yapacaksın” yanıtıyla savaş başlar. Burada anne-baba suçlarken, tehdit ederken, emir verirken, uyarırken, şu soruya kafasında yanıt bulmalıdır Çocuk olsaydım bu durumda ben neler hissederdim? Burada önemli olan ebeveynin gördüğünü söyleyerek, sorunu dile getirerek, gerektiğinde çocuğu bilgilendirerek ve kendi duygularını yansıtarak işbirliği içine girmesidir. Anne babanın kendisini çocuğun yerine koyduğunda yapacağı yaklaşım, suçlama ve tehdit etme içermeyeceğinden çocuğa, karşısında olmak yerine onun yanında olduğu mesajını verecektir. Bunu yapmak için nerede hatalı olduğunu söylemek yerine, durumu anlatabilirsiniz, bilgi verebilirsiniz, uzun uzun anlatmak yerine bir sözcükle özetleyebilirsiniz. Çok fazla soru sormayın. “SEN” MESAJI YERİNE “BEN” MESAJI VERİN Sen mesajı iletişimi engeller. Sen mesajı sen dilidir. Genellikle kızgınlık ifadesi için kullanılır Sen Kes şunu! Emir Sen Sen yoksa! Uyarı-Tehdit Sen Senden daha iyisi beklenir. Ahlak dersi verme Sen Benim sana gösterdiğim gibi yap. Çözüm getirme Sen Olgun biri gibi düşünmüyorsun. Eleştirme Sen Çocuk gibi davranıyorsun. Aşağılama Sen mesajı hiçbir zaman bizim hakkımızda bir şey söylememektir. Odak noktası her zaman karşımızdaki kişidir. Birey, davranışları hakkında neler düşündüğü ya da davranışın kendisini somut biçimde nasıl etkilediği hakkında bir şeyler söylemiş olsaydı, mesaj, sen mesajı yerine ben mesajı olurdu. Ben mesajlarının daha etkili olmasının nedeni “sorumluluk mesajı” olarak değerlendirilmelerinden kaynaklanır. Ben mesajı gönderen bir kişi kendi hakkında yaptığı değerlendirmeyi karşısındaki kişiyle paylaşmak üzere sorumluluk yüklemektedir. Bu nedenle karşısındaki kişinin davranışını değiştirme olasılığı da yüksektir. Diyelim ki siz bir şey anlatırken, karşınızdaki kişi ikide bir sözünüzü kestiği için sinirlendiniz. Davranışı sözünüzü kesmesi sorun çıkarmış oluyor. Sorunun sahibi sizsiniz. İçten içe sinirleniyorsunuz. Ancak ona “kabasın” diyerek vereceğiniz tepki, iletişimi bozar. Çünkü sen mesajı, karşımızdaki kişi hakkında olumsuz bir yargıyı içerir. Oysa “böyle sık sık sözümün kesilmesi beni rahatsız ediyor” şeklindeki bir tepki, duygularınıza karşıdaki kişiyi ortak etmeyi hedefler. Bu da iletişimi zedelemez. ANNE Kahvaltı bulaşıkları konusunda gün geçtikçe sorumsuzlaşıyorsun. Sen-iletisi ÇOCUK Sende her zaman sabah işlerini yapmıyorsun. Sen-iletisi ANNE Bu farklı. Benim evde yapacak başka bir çok işim var. Dağınık çocukların arkasından evi toplamak gibi! Sen-iletisi ÇOCUK Ben dağınık değilim. Savunma iletisi ANNE Sen de kardeşlerin kadar dağınıksın. Bunu da biliyorsun. Sen-iletisi ÇOCUK Herkesin kusursuz olması bekliyorsun. Sen-iletisi ANNE Kusursuz olmak için bir fırın ekmek yemen gerekir. Sen-iletisi ÇOCUK Sen de aşırı titizsin. Sen-iletisi ÖNERİLER Çocuğunuza zaman ayırın. Çocuğunuzla geçmiş zaman asla boşa geçmiş zaman değildir. Çocuğu sevmek, ona bolca ve pahalı oyuncak almak değil onunla ortak faaliyetleri paylaşmak, ona zaman ayırmak, onunla oyun oynamaktır. Çocuğu sevmek sözle sevgiyi ifade etmenin ötesinde, eylemle bu duyguyu ona yaşatmaktır. Çocuğunuzla birlikte olduğunuz zaman tüm dikkatinizi ona yoğunlaştırın. Bu nedenle de, başka bir işle meşgulken değil, kendinizi rahat hissettiğinizde çocuğunuzla ilgilenerek, anne ya da baba olmanın keyfini çıkarın. Aşağılamak, suçlamak, çocuk adına karar vermek yerine, çocuğu dinleyin. Dinlendiğini düşünen çocuk kabul edildiğini, dolayısıyla sevildiğini düşünen çocuktur. Göz kontağı kurarak, gülümseyerek kabul belirtisini beden diliyle pekiştirin. Böylelikle çocuk “kişiliğine saygı duyulduğunu” düşünerek iletişimini sürdürür. Anne ve babasının kendisini dinlediğini gören çocuk duygularını ifade etme olanağı bulur. Aldığı tepkilerle “anlaşıldım” duygusunu yaşar. Böylelikle rahatlar. Çocuğunuza karşı davranışlarınızda tutarlı olun. Kendi içinizde çelişkili davranışlarda bulunmanız ya da anne ve babanın birbiriyle çelişen biçimde davranması, çocuğu “doğruyu bulma” konusunda zorlar. Çocuğunuzu başka çocuklarla karşılaştırmayın. Çocuk, anne babası tarafından önemsenmek, değerli bir insan olarak kabul edilmek ihtiyacındadır. Onun diğer çocuklarla karşılaştırılması, kendini değerli bir insan olarak görmesini engeller. Çocuğun kendine özgü, bağımsız bir birey olarak kabul edilmesi, ruh sağlığının temelini oluşturur. ÇATIŞMA Ana-baba çocuk ilişkilerini, içinde yaşanan toplumun etkisi belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında genelde otoriter, kısıtlayıcı,aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, baş eğici, pasif, uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği; kurallara uygun davranışlar ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı,atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunlukla çocuklar pasif ve söz dinlerken anne babayla olumlu ilişkilere girmekte, kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağı olmaktadır. Ülkemizde, anne ve babalar, çocuk ve gençlerle çatışmalarını dile getirirken; gençlerin söz dinlememesinden anne ve babalarının değer ve inanç yargılarına uymamalarından, standart ilke ve kurallara ayak uyduramamalarından yakınmaktadırlar. Kendilerini kolaylıkla ifade edebilecek çağdaki gençlerde, anne ve babalarına ilişkin görüş ve yargılarını şu cümlelerde özetlemektedirler En büyük sıkıntım anlaşılmamak, ne yapsam boş, beni hiç anlamıyorlar. Ben anne ve babama nasıl saygı duyuyorsam, aynı şeyi onlardan da bekliyorum. Çocuklarınıza karşı anne baba olmak yerine birazda arkadaş olabilirseniz çok iyi olur Tembelliğin zararlarını anlatmak yerine çalışmanın yararlarını bize anlatın. Karşılıklı anlaşmak ve önemsemek yalnızca maddi isteklerin karşılanmasıyla bitmiyor. Sorumluluk duygusunu kazandırmak istiyorsanız bize kendiniz örnek olun. Başkalarıyla sürekli kıyaslanmaktan rahatsızız. Gençler en önemli sorunun, farklı değer inanç ve düşünce yapısına sahip olan bu kuşak tarafından “anlaşılmamak” ve onlarla sağlıklı bir iletişim kuramamak olduğunu belirtmektedirler. Bu görülerin ışığında en önemli konunun anne baba ve genç arasında çatıma olduğu anlaşılmaktadır. Güzel olan, ümit verici nokta ise, gençlerin, bu iletişimin kurulması için çaba göstermeye hazır olmalarıdır. İnsan ilişkilerinde çatışma; bireylerin, karşılıklı olarak birbirlerinin ihtiyaçlarına müdahale etmesi durumunda, ve ya değerleri uyuşmadığı zaman, ilişkiler arasında baş gösteren uyuşmazlık , zıtlaşma , kavga ve sürtüşmeleri ifade etmektedir Genç ile anne baba arasındaki çatışma, genellikle anne babanın, gencin kişiliğini hiçe sayarak ona kişisel konularda seçme ve karar verme özgürlüğünü tanımamasından kaynaklanmaktadır. Oysa gencin bağımsızlığını elde etmesinde en önemli faktör, aile içinde oluşturulan etkileşim ortamıdır. Kademeli olarak artırılan sorumluluk, kendi kendine karar verme ve bağımsızlık olanakları, gencin sorularıyla daha kolay başa çıkmasına ve yetişkinliğe daha rahat geçmesine fırsat verir. Bu bağlamda anne baba gencin ihtiyaçlarını bilerek ona yaklaşmalıdır. Genç; Kendini gerçekleştirmek, Başkaları tarafından anlaşılmak, Erişkinlerce kabul görmek, Kendine özgü bağımsız bir birey olarak tanınmak, Arkadaş grubuna ait olmak ve grup tarafından kabul görmek, Kendi kendine yeterli olmak ve karalarını tek başına almak, Ailesi tarafından desteklenmek ve ilgi görmek ister. Vaka Örneği Kız 16 yaşında, lise öğrencisidir. Birkaç yıldan beri babasını cebinden habersiz para alıyor. Babam bugüne kadar bana ihtiyacın var mı diye sormadı. İşine daha çok önem veriyordu. Bana ilgisiz kalırdı. Babamın yüzünü gördüğüm süre iki saati geçmezdi. Okula gelmezdi. Derslerimi sormazdı. Cebinden beş kuruş çıkmasından korkan bir insandı. Beni çok serbest bıraktı. Bu çalma olayından sonra arkadaşların kötü mü iyi mi diye yine sorular sormaya başladı. Benimle hiç ilgilenmiyorlar diye düşünüyordum. Bazen beni gerçekten sevmiyorlar mı diye düşündüğüm oluyordu. Bu olayı babama tepki olarak bazı şeyleri anlaması için yaptım. Olay olmasaydı her şey eskisi gibi devam edecekti. İlgilenmeyeceklerdi benimle. Bu örnek vakada da görüldüğü gibi, genç, “duygusal doyumsuzluğunu”, sevgi ve ilgi açlığını maddeyle ve parayla telafi etmeye çalışmakta, anne ve babasının sevgi, ilgi ve desteğine ihtiyaç duyduğunu vurgulamaktadır. Kendi yorumuna göre, sergilenen bu davranış bozukluğu, onların yanlış tutumuna verilen bir tepkidir. Kısaca gençler bir yandan isyankar, otoriteye karşı tutumlarını sürdürürken öte yandan anne babanın destek, ilgi ve sevgisine ihtiyaç duyarlar. BABA Saçlarının böyle uzun olmasına dayanamıyorum. Berbat görünüyorsun. Neden kestirmiyorsun? ÇOCUK Ben böyle seviyorum. BABA Ciddi olamazsın. Hippiye benziyorsun. ÇOCUK Benziyorsam ne olur? BABA Bu çatışmayı çözmek zorundayız. Saçını bu biçimde kabul edemem. Ne yapabiliriz? ÇOCUK Saç benim. İstediğim gibi yaparım. BABA Neden birazcık kestirmiyorsun? ÇOCUK Ben senin saçına karışıyor muyum? BABA Hayır, ama ben serseriye benzemiyorum. ÇOCUK Haydiii... Ben serseriye mi benziyorum? Arkadaşlarım beğeniyor, özellikle kızlar. BABA Beni ilgilendirmez. Midemi bulandırıyor. ÇOCUK Öyleyse bana bakma. Kazan-kaybet yaklaşımı anne babaların zaman zaman başvurdukları bir yöntemdir. Bu yöntemi uygulayan anne babalar, çocukla olan ilişkilerini bir “güç mücadelesi” şeklinde görürler. Kendilerinin her zaman doğruyu bildiklerini düşünürler. Thomas Gordon tarafından Yöntem 1 olarak isimlendirilen yaklaşımda “ebeveyn kazanmakta, çocuk kaybetmektedir.” Yöntem 2 olarak adlandırılan yaklaşımda ise “çocuk kazanmakta ebeveyn kaybetmektedir”. Yöntem 1 Yöntem 1’de,ebeveyn, çocuğun uygulaması gerekeni duyurur ve ondan istediği şeyi, kabul edemeyeceğini ümit eder. Eğer çocuk çözümü beğenmezse önce çocuğu çözüm yolu konusunda ikna etmeye çalışır, bunda başarılı olmazsa güç kullanır. Yöntem 1’e örnek ÇOCUK Okula gidiyorum. Allahaısmarladık. BABA Yağmur yağıyor, yağmurluğunu giymemişsin. ÇOCUK İhtiyacım yok. BABA Yok mu? Islanır, üşütürsün. ÇOCUK Yağmurluk giymek istemiyorum. Nefret ediyorum yağmurluktan. BABA Ama yavrum hem sıcak tutar hem de kuru kalırsın. Lütfen giy. ÇOCUK Hayır nefret ediyorum, giymeyeceğim. BABA Odana git ve yağmurluğunu giy diyorum sana. Aksi halde okula göndermem. ÇOCUK Tamam. Siz kazandınız bu rezil yağmurluğu giyeceğim. Bu örnekte ebeveyn kazanmış çocuk kaybetmiştir. Yöntem 2 Bu yağmurluk çatışmasında ebeveyn-çocuk ilişkisi Yöntem 2’ye göre şöyle gelişir ÇOCUK Okula gidiyorum. Allahaısmarladık. BABA Yağmur yağıyor, yağmurluğunu giymemişsin. ÇOCUK İhtiyacım yok. BABA Yok mu? Islanır, üşütürsün. ÇOCUK Çok fazla yağmıyor. BABA Çok yağıyor. ÇOCUK Yağmurluk giymek istemiyorum, nefret ediyorum o yağmurluktan. BABA Ben giymeni istiyorum. ÇOCUK Ben nefret ediyorum diyorum. Onu giymeyeceğim. Eğer giymeye zorlarsan bende seni sinir ederim. BABA Tamam. Vazgeçtim. Okula yağmurluk giymeden git. Bundan sonra hiçbir konuda ısrar etmem, sen kazandın. Bu örnekte de çocuk kazanmış ebeveyn kaybetmiştir. Bu örnek çocuk merkezcidir ve egemenlik çocuktadır. Aile içinde karar veren, yargılayan ve yönlendiren odur. Sorunun çözümüne alternatif, “Kaybeden Yok” yöntemidir. Yukarıdaki olay, “Kaybeden Yok” yönetiminde şöyle gelişir Yöntem 3 ÇOCUK Okula gidiyorum, hoşçakalın. BABA Yağmur yağıyor, yağmurluğunu giymemişsin. ÇOCUK İhtiyacım yok. BABA Sanırım oldukça yağıyor. Bu durum bizi ilgilendiriyor çünkü elbiselerin ıslanır ve üşütürsün. Bu da bizi etkiler. ÇOCUK Benim yağmurluğumu giymek istemiyorum. BABA Öyle anlaşılıyor ki sen bu yağmurluğu kesinlikle giymek istemiyorsun. ÇOCUK Evet, nefret ediyorum. BABA Sen gerçekten yağmurluktan nefret ediyorsun. ÇOCUK Evet o ekose. BABA Ekose desenli yağmurluktan nefret ediyorsun, değil mi? ÇOCUK Evet okulda kimse ekose desenli yağmurluk giymiyor. BABA Sende herkesten farklı bir şey giymek istemiyorsun. ÇOCUK Tabii istemiyorum. Arkadaşlarımın ki hep düz renkli. BABA Anladım şu an yağmurluğunu değiştirmek mümkün değil. Öte yandan üşütmene de gönlüm razı olmuyor. İkimizin de kabul edeceği bir çözüm önerebilir misin? ÇOCUK Belki bugünlük annemin yağmurluğunu alabilirim. BABA O senin istediğin gibi mi? ÇOCUK Evet, o güzel. BABA Sanırım annen bugünlük giymene izin verir. ÇOCUK Ona sorayım ÇOCUK Sordum. Annem izin veriyor. BABA Bu durumdan memnun görünüyorsun. ÇOCUK Tabii, çok iyi. BABA Yağmurluk seni kuru tutacak, sen bu çözümden memnunsan ben de memnunum. Burada, çocuk ve babası, sorunu “karşılıklı doyum” ilkesi için de çözmüşlerdir. İhtiyaçlar karşılıklı dile getirilmiş ve sorun iki tarafında kabul edebileceği şekilde çözüme varmıştır. Burada önemli olan, tarafların kendi ihtiyaç ve hakları kadar karşısındakinin de ihtiyaç ve haklarına saygı göstermesidir. “Uzlaşma” ancak böyle bir ortamda gerçekleşebilir. Çocuğun Sorumluluğunda Olmasına Karar Verilen Ve Birlikte Sorun Çözme Gerektirmeyen Sorunlar Dersler Ne zaman çalışacak, ne kadar çalışacak ya da çalışmayacak. Saçların uzunluğu ne kadar olacak? Ne zaman yatacak? Ne yiyecek? Arkadaşları kim olacak? Odasını nasıl düzenleyecek? Harçlığını nasıl harcayacak? Birlikte Çözülmesi Gereken Sorunlar Çocuk evdeki işlere ne ölçüde yardımcı olacak? Çocuğa alınacak şeylerden hangisini ana baba alacak hangisini çocuk kendi harçlığıyla alacak? Oturma odasında çocuğun dağıttıklarını kim toplayacak? ÖNERİLER Çocuğunuzun sorununu kendi kendine çözmesine fırsat tanıyın. Çocuğun duygu ve ihtiyaçları hakkında karşılıklı konuşun. Kendi duygu ve ihtiyaçlarınızdan bahsedin. Karşılıklı olarak uygun bulacağınız çözüm yolları arayın. Aklınıza gelen tüm fikirleri, değerlendirme yapmadan bir kağıda yazın. Beğendiğiniz önerileri ve beğenmediklerinizi saptayın ve izleyip uymayı düşündüklerinizin hangileri olacağına karar verin DİSİPLİN Disiplin ; çocuk eğitiminin bir parçasıdır. İsmi ne olursa olsun , disiplinin önde gelen ilgi alanı , davranışı etkili bir şekilde ele bu nedenle çocuğun gelişiminde önemli rol oynar. Disiplinin üç temel amacı vardır. Bunlar ; 1-Sevgi ve güven ilişkisi geliştirmek 2-Benlik değerinin temelini atmak 3-Başkalarını anlayarak ve onların kişiliklerine saygı göstererek model görevini gerçekleştirmek olarak sınırlandırılabilir. Disiplin , aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır. Ancak disiplin çoğunlukla “cezalandırma”ile eşanlamda değerlendirilir. Her ne kadar kelime anlamıyla “katılık” ve “kuralcılık” gibi kavramları çağrıştırıyor olsa da gerçek anlamda disiplin , çocuğun topluma uyumu üzerine yoğunlaşmakta , davranışı yönlendirmeyi amaçlamaktadır. Disiplin , çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretmek , kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimini sağlamaktadır. Bu da dıştan gelen bir zorlamayla olmaz. Önemli olan , içselleşmiş bir sorumluluk duygusunun oluşturulmasıdır. Disiplin konusu tartışılırken , çocuğun gelişimine bağlı olan sınırlılıkları dikkate alınmalıdır. Özellikle erken çocukluk yıllarında , çocuğun ihtiyacını belirlemek ve davranışın değişimini sağlamak anne babayı olduğu kadar çocuğu da tatmin eder. Anne ve baba , uygun davranışı sergilemesi için çocuğa olumlu model oluşturarak , sınırlarını belirleyerek , açıklama yaparak yardımcı olabilir. İstenmeyen davranış karşısında hoşnutsuzluğun belirtilmesi , çok zorunlu hallerde cezaya başvurulması beklenir. İstenen davranışı yaptığında ise olumlu yüz ifadesi ve övücü sözlerle değerlendirilmesi , çocuğun davranışının şekillendirilmesinde etkili olacaktır. Disiplin, tutarlılık ve esneklik gibi bazı ikilemleri içerir. Bir yandan çocuğa kuralların tutarlı bir şekilde verilmesi gerekir. Öte yandan katı bir şekilde uygulanan kararlar hoşnutsuzluğun oluşumuna neden olabilir. Çocuklar bazen ebeveynin esnek davranmasını bekler. Örneğin okul öncesi çocuğu kazağını asmayı unutabilir , ya da ilkokul birinci sınıf çocuğu sevmediği şapkasını giymek istemeyebilir. Böyle durumlarda erişkinin esnek olmaya ihtiyacı vardır. Sevilen ve kişiliğine saygı duyulan çocuk başkalarını sever ve onlara saygı duyar. Böylelikle sevgi ve saygı erken gelişim yılları boyunca disiplinin temelini oluşturur. Dayak ve zor kullanarak davranışı yönlendirmeyi amaçlayan anne baba ; a-Çocuğun kendilerine karşı korku , öfke ve kızgınlık içinde olmasına sebep olur. b-Çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarını şiddet yoluyla çözmeyi öğretir. c-Zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar. Cezalandırma Yerine Başka Seçenekler Disiplin davranışı yönlendirme olduğuna göre , istenen davranışı yapması yönünde çocuğa ceza yerine diğer seçenekler sunulmalıdır. Şunu unutmamak gerekir ; çocukların gelişim kapasitelerinin sınırlı oluşu , benlik kontrolünün gelişimini etkilemektedir. Bu nedenle erişkinin koyduğu kurallar açık , basit ve yapılabilir türde olmalıdır. Erişkin , çocuğu yönlendirirken tutarlı olmalı ve bazı davranış girişimlerinin süreklilik kazanabilmesi için övgüden yaralanmalıdır. Davranışı yönlendirirken yapılan ilk hata yanlış davranışı görmezlikten gelme , ikinci hata ise ilk çare olarak cezaya başvurmaktır. Eğer çocuk yanlış bir davranış kabul edilemeyecek bir davranış sergiliyorsa bunun geçerli bir nedeni vardır. Derdini anlatacak yaşta olmayan çocuklarla ilgilenirken , yetişkinin öncelikle, bu nedeni tahminler yürüterek keşfetmesi gerekir. Yaramazlığın temelinde girişkenlik çabası yatmaktadır. Ancak bu çabanın anlaşılamaması , çocukta suçluluk duygusunun oluşumuna yol açar. Ağlayan bir bebek gibi , yaramazlık yapan çocuk da , bir ihtiyacı dile getirmek için anne ve babasının dikkatini çekmek üzere bu davranışı gerçekleştirmektedir. Özellikle iletişim kurulduktan , istenen ve istenmeyen davranışlardan haberdar olduktan sonra çocuk istenmeyen davranışta ısrar ediyorsa ; bu ısrarında ebeveyne yönelik bir amaç ve mesaj bulunmaktadır. Özellikle istenmeyen bir davranışı bile bile tekrar etmek pasif agrasif davranış olarak tanımlanan cezalandırma ile eşanlamlıdır. Örneğin okul başarısı konusunda aşırı duyarlı olan bir anneye başarısız yazılı kağıdını sevinçle göstermek gibi. Kabul edilemez bir davranışla karşılaştığınızda onun yerine kabul edilen bir davranışı koymaya çalışın. Örneğin ; kırılma tehlikesi olan cam sürahiyle oynayan çocuğa kızmak ya da yasaklamak yerine , aynı büyüklükteki plastik sürahi ile oynamasına izin vermek. Annenin yeni naylon çorabını denemek isteyen çocuğa , eski çorabıyla oynama fırsatı gibi. Çocuğu Sevdiğinizi Öperek , Okşayarak ,Beden Dilinizle de Gösterin İnsanoğlu fark edilmek ve önemsenmek ihtiyacını yaşamın her evresinde duyar. Bebekler de yaşamın ilk evrelerinden başlayarak dokunulmayı , kucaklanmayı isterler. Zaman içinde beden teması , göz kontağı , gülümseme , canlı bir çevre , müzik ya da konuşma şeklinde ses uyarıcısı verme iletişim için gerekli öğeleri oluşturur. Kucaklayarak , öperek , okşayarak kurulan ilişki de bedensel temasa duyulan ihtiyacın karşılanmasında önemli rol oynar. Çocuğu olduğu gibi kabul eden , onu destekleyip yüreklendiren aile üyeleri çocuğun benlik değerlerinin tohumlarını ekmiştir. Bazı araştırma bulguları , psikosomatik hastalıkları olan kişilerin yeteri kadar yakın bedensel temasla , sevilme deneyimine sahip olmadıklarını , öpülüp , kucaklanmadıklarını ortaya koymuştur Çocuğun Babayla Da Olumlu İlişkilere İhtiyacı Vardır Başarılı anne baba ilişkisinin ardında bile doğrudan veya dolaylı baba desteği görülür. Yapılan araştırmalar , annenin sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmesi , doğumun başarılı olması ve olumlu anne çocuk ilişkisiyle , destekleyici baba modeli arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Gelişim süreci içinde başarılı sosyal etkileşim , yeterli özgüven ve kendini disipline etmek gibi özelliklerin kazanılmasında , başarılı bir baba modeliyle kurulan özdeşimin önemi tartışılmaz. Bazı araştırmalar ise okul başarısının yüksek olması ile , olumlu baba çocuk ilişkisi arasındaki paralelliği vurgulamaktadır. Ayrıca cinsel kimliğin kazanılmasında , özellikle erkek çocuklar için baba özel bir önem taşır. Baba modelinin yetersizliği cinsel kimlik karmaşasına neden olabilir. Bu nedenle baba , çocuk büyütmek görevini anneye bırakmak yerine sorumluluğunun bilincinde hareket ederek çocuğun ihtiyacı olan birlikteliğe ortam hazırlamalı , onunla ortak faaliyetlere girişerek , ortak ilgi alanları bulunarak iletişimini güçlendirmelidir. Vaka Örneği Erkek , üç yaşında; Çocuk , işinden eve dönüp gazetesini okumaya çalışan babasını her gece devamlı rahatsız ediyordu. Babasının kucağına çıkıyor , gazeteyi buruşturuyor , ya elinden çekiyor , ya kendisiyle oynamasını istiyordu. Baba çocuğa şunları söylüyordu “Bir sorunumuz var. Sen , eve gelince seninle oynamamı istiyorsun ; oysa ben işten sonra çok yorgun oluyorum ve bir süre gazete okuyarak dinlenme gereksinimi duyuyorum. Bu sorunu hem seni hem de beni mutlu edecek şekilde nasıl çözümleyeceğiz?” Çocuk hemen “Ben biliyorum , benimle oyna!” diye cevap verdi. Baba “Bu senin hoşuna gider , ama benim için iyi bir çözüm olmaz” dedi. Biraz aradan sonra şu öneride bulundu “Şöyle yapsak ne dersin? Sen beni gazeteyi okuyuncaya kadar rahat bırak , ondan sonra seninle oynayalım.” Çocuk bu çözümü kabul etti. Birkaç gün sonra çocuk annesine “Babamı rahatsız etme , şimdi onun dinlenme zamanı ,” diyordu. Sorumluluk Duygusu Nasıl Kazandırılır? Sorumluluk erken çocukluk döneminden başlayarak çocuğun yaşına , cinsiyetine ve gelişim düzeyine uygun görevler vermekle başlar. İki buçuk yaşından başlayarak döke saça da olsa çocuğun çorbasını kendi başına içmesine fırsat vermek , oyuncaklarını toplamasını beklemek , kendi odasında kendi yatağında yatmasına ortam hazırlamak sorumluluk konusunda çocuğu cesaretlendirici ve destekleyici bir ortam sağlar. Böyle bir ortam çocuğun kendi kendisine yetmesine ve kendi kendini yönetmesine fırsat vereceğinden onun kendine olan güvenini de arttıracaktır. Tam tersine koruyucu yaklaşım; çocuğun kendi kendine yeten, bağımsız bir birey olmasını engeller. Çocuk veya genci korumak, onu kanatları altında büyütmek, kendi başına sorunuyla baş başa bırakmamak onun gelişimini engeller. Ona yarar yerine zara verir. Benlik saygısının tohumları, sorumluluk verilirse gelişir. Aile içindeki etkileşim çocuğu ya “ben değerliyim” ya da “ben değersizim” duygusuna götürür. Çocuğun kendisini “ben değerliyim” diye algılayabilmesi ve önemli olduğunu hissedebilmesi için öncelikle yakın çevresinden sosyal kabul görmesine ihtiyacı vardır. Bu ortamın oluşturulması için de çocuğa uygulama olanağı vermek gerekir. Dilediği gibi giyinen, giysisini kendi seçen, dilediği resimleri yapan, yemeğini baskısız şekilde yiyen, kişiliğine saygı gösterildiğini gören ve kendini özgürce ifade edebilen çocuk “ben değerliyim” diye düşünür. Çocuğun önemli ve değerli hissetmesi onu yeni atılımlara ve başarılara götürür. KAYNAKLAR Cüceloğlu, Doğan Yeniden İnsan İnsana Dökmen, Üstün İletişim Çatışmaları Ve Empati Gordon, Thomas Etkili Ana Baba Eğitimi Gordon, Thomas Etkili Ana Baba Eğitimi Uygulaması Yavuzer, Haluk Çocuk Eğitimi El Kitabı
İletişim, herhangi bir mesajın bir diğer kişinin anlayabileceği duruma getirildiği amaçlı bir eylemdir. İletişim esnasında mesajın niteliğinin büyük önem taşıdığını belirtmek gerekiyor. Bu noktada görev iletişimi başlatan kişiye düşüyor. Çünkü mesajın hedefteki kişiye yani iletişim kurulan kişiye doğru şekilde iletilip iletilmediği, tamamen mesajın niteliği ile ilgilidir. Mesajın içeriğinin ne olduğu, iletilmek isteneni ne oranda yansıttığı ve hedefteki kişide istenen etkiyi gösterip göstermediği gibi konuların gözden geçirilmesi gerekir. Öncelikle başarılı iletişimin temel koşulunun da her birey tarafından biliniyor olması gerekir. Bireylerin başarılı bir iletişim tablosu yakalayabilmek için karşı tarafın bakış açısını da göz önünde bulundurması gerekiyor. Zira aile içi iletişimde de bu durum son derece önemlidir ve bir gerçekliğe varılabilmesi için karşı tarafın bakış açısının bilinmesi, bilinmiyorsa öncelikle bakış açısının öğrenilmesi gerekir. Aile hayatında iletişim ise biraz daha farklı bir paralelde incelenmeli! Çünkü aile içerisindeki tüm bireyler arasında duygusal bir bağ da bulunuyor. Dolayısıyla iletişimin de bu duygusal bağdan ayrı değerlendirilmemesi gerekiyor. Bununla birlikte aile içerisinde her bireyin iletişiminin aile sistemini etkiliyor olmasını da göz ardı etmemek gerekir. Ailede her bir bireyin davranışları da aile sistemini olumlu ya da olumsuz etkiler. İşte bu nedenle aile içerisinde iletişim ve her bir bireyin bakış açısının ailenin diğer üyeleri tarafından biliniyor olması çok daha fazla önem taşıyor. Doğru iletişimin kurulabilmesi ya da aile içerisinde mevcut iletişim yöntemlerinin gözden geçirilmesi için aile iletişim modellerine göz atılmasında fayda olacaktır. Aile İletişim Modelleri Genel olarak tüm dünyada kabul görmüş olan aile içi iletişim modelleri şu şekildedir Tekelci İletişim Modeli Bu iletişim modeli geleneksel yapıya sahip olan ailelerde daha fazla görülüyor. Bu iletişim modelinde iletişim sadece tek kişiye odaklıdır. Bu kişide çoğunlukla ailedeki baba ya da dededir. Kalabalık ailelerde de karşımıza çıkabilen tekelci iletişim modelinde ailenin tüm üyeleri bu tek kişinin isteklerine, görüşlerine ve bakış açısında uyar. Herhangi bir aile üyesinin uymaması durumunda ise çatışma yaşanır. Çatışmanın çözülmesi ise yine bu tek kişinin taleplerine uyulması ile mümkün olabilir. Dengesiz Dağılan İletişim Modeli Dengesiz dağılan iletişim modelinde aile üyelerinden biri iletişimde çok daha baskın oluyor. Bu kişi genellikle aile tarafından daha zeki, daha bilgili bulunuyor ve bu artı özellikleri nedeniyle iletişimde de daha baskın bir rol üstleniyor. Ancak aile içerisinde bu baskınlık zamanla iletişim sorunlarına yol açabiliyor. Dolayısıyla iletişimde sürekli olarak çatışmalar yaşanıyor. Ancak bu çatışmalarda kazanan taraf da yine bu baskın aile üyesi oluyor. Çünkü baskın olma avantajını kullanıyor. Dengeli Dağılan İletişim Modeli Dengeli iletişim modelinde aile üyeleri eşitliğe önem veriyor ve bundan kaynaklı olarak da çok daha az oranda çatışma yaşanıyor. Yapılan incelemede bu iletişim modelinin görüldüğü ailelerde aile üyelerinin farklı bir alanda uzmanlaştığı ya da otoriteyi elinde tuttuğu da göze çarpıyor. Örneğin ailede anne çocuklar ile ilgili kararlarda daha baskın olurken baba ekonomik konularda daha baskın oluyor ve aile içerisinde karşılıklı olarak otoriteler kabul gördüğünde iletişim çatışmaları da yaşanmıyor. Türkiye’de yaygın şekilde görülen iletişim modeli dengeli dağılan iletişim modelidir. Eşitlikçi İletişim Modeli Bu iletişim modelinde her bir birey iletişime eşit oranda katılıyor ve aile üyelerinin iletişimdeki baskınlıkları da eşit düzeyde oluyor. Bir anlamda aile içerisinde lider konumda olan bir bireyin olmadığını da söyleyebiliriz. Eşitlikçi iletişim modelinin temeli eşitliğe dayanıyor ve aynı zamanda iletişimde güvenilirlik noktasında da bir eşitlik göze çarpıyor. Elbette bu iletişim modelinde de az da olsa aile içerisinde çatışma oluyor. Ancak çatışmalarda aile üyeleri duygu ve düşüncelerini dile getiriyor ve bu sayede bir uyumun yakalanması, çatışmanın çözülmesi mümkün olabiliyor. Uzmanların en sağlıklı iletişim modeli olarak gösterdikleri aile içi iletişim modeli budur. Çatışmaya Yol Açan İletişim Engelleri Bu noktada aile içi iletişimde neler çatışmaya yol açıyor’ sorusu da akıllara gelebilir. Çatışmaya yol açan unsurların bilinmesi, çatışma sayısını azaltırken çözüme daha kısa sürede ulaşılmasını da sağlayabilir. Bu nedenle çatışmaya yol açan iletişim engellerini de hatırlatmakta fayda olacaktır. Yapmacık Kabul Aile içerisinde sıklıkla yaşanan yapmacık kabul durumu çocuk ile aile arasında sıklıkla çatışmaya yol açar. Örneğin çocuğun yatma zamanı geldiği halde yatmak istemediğini varsayalım. Görünürde anne ya da baba çocuğun geç yatmasını kabul etmiş şekilde konuşuyor ancak yüz ifadeleri ya da mimikleri bu durumu onaylar nitelikte olmuyor. Bu durumda çocuklara oldukça karmaşık bir mesaj gidiyor. Dolayısıyla çocuklar böyle durumlarda davranışının kabul görüp görmediği konusunda akıl karışıklığı yaşayabiliyor. Uzmanlara göre bu durum çocukların benlik saygısına zarar veriyor. Doğru Aynalama Yapamamak Öncelikle aynalama’ kavramını açıklamak gerekir. Çocuğun duygularını anlamak ve geri yansıtabilmek aynalamak olarak adlandırılıyor. Doğru aynalama yapamamak ise en önemli ve sıklıkla yaşanan iletişim engellerinden biri olarak değerlendiriliyor. Aynalamanın doğru şekilde yapılması ise çocukların empati kurmayı öğrenmesini ve aynı zamanda duygu ile düşüncelerini ifade etme becerilerinin kuvvetlenmesini sağlıyor. Sen Dili Yine iletişim engellerinden biri de sen dilidir. Çocuklara bu senin hatan’, bunu sen yaptın’, sen buna karar vermezsin’ şeklinde bir iletişim dili ile yaklaşılması, çatışmalara yol açabiliyor. Bunun yerine soruna neden olan davranışın konuşulması gerekiyor. Çünkü çocuklar bu durumda ailelerin tepki gösterdiği şeyin davranışı değil bizzat kendisi olduğunu düşünüyor. Uzmanlar çatışmalarda sen dilinin olabildiğince kullanılmamasını, bunun yerine davranışların masaya yatırılmasını öneriyor. Eşlerin Sorunu Çocuğa Yansıtması Eşlerin birbirleri ile sorun yaşadıklarında çocukların üzerine fazlaca düşmeleri ancak aynı zamanda birbirleri ile olan iletişimi de kesmeleri çocuklarda kaygı düzeyinin yükselmesine yol açıyor. Zamanla çatışmalar baş göstermeye başlıyor. Hatta çocukların aileden uzaklaşmasına bile yol açabildiğinin altını çizmek gerekiyor. Çatışma Çözme Becerileri Aile içi iletişimde çatışmaları çözmek için bazı yollar denenebilir. Aileler bu konuda başarılı olamadıklarında bir uzmandan yardım da alabilir. Başlıca çatışma çözme yollarını ise şu şekilde listeleyebiliriz Dışsallaştırma Özellikle sorunun objektif bir şekilde değerlendirilemediği durumlarda dışsallaştırma tekniği tercih edilebilir. Çünkü dışsallaştırma konuyu objektif şekilde değerlendirmeyi sağlayan bir yöntemdir. Problemin kişiden bağımsız bir şekilde ele alınması gerekir. Yani sorun aslında ayrı bir mevcudiyet kazanır da diyebiliriz. Problemin kişiye atfedilmemesi, tek başına ortaya konması daha kolay çözülmesini kimi zaman sağlayabiliyor. Çünkü sorunun kişiden ayrı değerlendirilmesi durumunda problemin gücü de zayıflamış oluyor. Bununla birlikte aile üyeleri arasındaki suçlamalar da azalıyor. Etkin Dinleme Aslında iletişimde etkin dinleme’ çok önemlidir. Çocukların etkin bir şekilde dinlenmemesi ise bir dizi soruna daha yol açar. Çünkü etkin dinleme duyguların doğru şekilde anlaşılmasını sağlar. Sorunun kaynağının tespit edilmesini de sağladığından geriye sadece problemi çözmek kalır. Ben Dili Bu yöntemde çocuğun davranışının ebeveynde ne gibi bir rahatsızlığa yol açtığının anlaşılması hedeflenir. Yemek yemediğinde ben üzülüyorum’, oyuncaklarını kırdığında ben endişeleniyorum’ gibi çocuğu suçlamadan sadece davranışın anne ya da babadaki etkisinin konuşulduğu bir iletişim modelidir. Aile içi ilişkileri güçlendiren bu çatışma çözme yöntemi anlaşmazlıkları çözmeyi sağladığı gibi çocuklarda empati kurma becerisini de güçlendirir.
İçinde İletişim , Olumlu İletişim Ve Olumsuz İletişim Geçen Bir Hikaye Yazınız . Orta halli bir ailenin çocuğu olarak Nevşehir'de dünyaya gelmişim . Annem ev hanımı babam ise işçiydi . Benden başka beş kardeşim daha vardı . Ailenin en büyüğü bendim . Adım Mert Ali olduğu için komşular bana gerçek hayatta da mert ol , iyi bir insan ol , hiçbir şeyden korkma derlerdi . Çünkü komşularımız beni ve ailemi çok severdi . Bir gün evde annem ile otururken birden telefon çaldı . Annem koşarak telefona baktı ve arayan babamın patronuydu . Babamı iş sırasında kaza geçirdiğini , hastaneye kaldırıldığını ve hemen oraya gelmemiz gerektiğini söyledi . Annem ve ben kardeşlerimi komşumuz Ahmet amcalara bıraktık ve bir taksi tutarak hemen hastaneye koştuk . O kadar üzülmüştüm ki ağlamaktan gözlerim şişmişti . Babamın yanına vardık. Babam yoğun bakıma alınmış, içeriye sadece annemi almışlardı. Babam iş yaparken kafasına büyük bir inşaat malzemesi düşmüştü ve ağır yaralanmıştı. Annem babamın yanından çıktığında o da çok ağlamıştı ve ağlamaktan gözleri şişmişti. Dua etmeye başladık annem ile birlikte. O gün sabaha kadar uyumadık. Sabaha doğru ne yazık ki babamın kurtarılamadığını ve hayatını kaybettiği haberini aldık ve çok üzüldük. O gün babamı toprağa verdik. Babamdan ayrılmak çok zordu. O bizim her şeyimizdi. Namuslu, şerefli, alın teri le çalışmış adam gibi bir adamdı. Artık benim çalışmam gerekiyor ve eve bakmam gerekiyordu. Babamın patronu beni işe alacağını ve işi temelden öğrenmem gerektiğini söyledi. Babama olan vefa borcunu ödemek istiyordu patron. Bunun için beni işçilerden sorumlu çalışan de kabul ettim. Patronun oğlu bana şunu söyledi Bu ne anlar ki baba işten, bu bir işçinin oğlu , onu nasıl başa getireceksin dedi. Benimle alaycı bir şekilde konuşmuştu. Babamın patronu ise oğluna şunu söyledi İnsan isterse her şeyi başarır. Ben Mert Ali'nin çok iyi yerlere geleceğine inanıyorum. Çünkü onda bu gücü ve mertliği görüyorum dedi. Patronun oğlu tekrardan babasına şunu söyledi Çok komiksin baba bundan bir halt olmaz. Olsa olsa boş gezenin boş kalfası olur dedi. Patron oğluna çok sinirlendi ve Alihan senin bu sözlerin beni çok üzdü, lütfen Mert Ali'den özür dile, onun babası benim en iyi çalışanım, helal kazancı ile geçimini sağlayan onurlu bir insandı dedi. Senin bu olumsuz iletişim şeklin insanlarla aranın bozulmasına neden olur dedi . Oğlu utandı ve duygulandı. Hemen benden özür diledi ben de bu olumlu iletişim karşısında önemli olmadığını söyledim ve biribirimize sarıldık. O günden sonra çok çalıştım ve çok iyi yerlere geldim. İnsanlarla iletişimime hep dikkat ettim . Babam adına bir okul yaptırdım, kardeşlerimi okuttum ve şu anda da mutlu bir ailem var.
Aile İçi İletişim ve Sağlıklı İletişim Önerileri “Hayattan ne isteriz”? Sorusuna çok çeşitli cevaplar verilebilir ancak “mutlu bir ailesinin olması” dileği belki de en iyi bilinenidir. Mutlu bir ailenin sağlanabilmesi için aile kurumunun da temel gereksinimleri bulunmaktadır. Ailenin Temel Gereksinimleri Nelerdir? Ailenin temel gereksinimlerini 7 alt başlıkta inceleyebiliriz. olma duygusu Aile içindeki etkileşim çocukları “ben değerliyim” ya da “değersizim” duygusuna götürür. Bu gereksinim aile içinde yerine getirilmezse çocuk yollarla bu duyguyu elde etmeye çalışır. Ergenlik çağındaki erkek çocukların çete kurarak çoğu kez ölümle sonuçlanan çatışmaları da, kendilerini önemli görmeyen aile ortamlarına bir tepki olarak yorumlanabilir. Ben değerliyim” duygusunu aile içinde elde eden birey kendisini kanıtlamak için aşırı davranışlarda bulunmaya gerek duymayacaktır. ortamı Aile içindeki bireyler kendilerinin aile içinde emniyette olduğunu, dışarıdaki tehlikeli olayların aile içine girmeyeceği duygusunu sağlamak ister. Bu duygu da aile içinde kazanılması gereken bir duygudur. Unutulmaması gereken bir konuda çocuğun ev içinde ne kadar güven altında olduğudur. Özellikle şiddete maruz kalma açısından TV, yaşına uygun olmayan internet ortamının yaratabileceği tehlikeler düşünülerek ev ortamı yapılandırılmalıdır. TV karşısında yemek yenilmesi, ev ortamının televizyona göre dekore edilmesi, aşırı şiddete yönelik haber programları, çocuk ve gençleri özendirecek magazin programları çocuklar için evin güvenliğini bozacak etkenler olabilmektedir. Kendisini güven içinde bulmayan çocuk ailenin dışında bir yere yönelerek aile ile olan bağlarını koparabilir. ve dayanışma duygusu Aile içinde temel güven ve dayanışma varsa aile dışında bireyin karşılaştığı stres oluşturan olumsuz olaylar çok da yıkıcı olmaz. Güven duygusunun yaşandığı aile dış dünyanın yaratmış olduğu sıkıntı ve kaygılarından kendisini koruyabilir. Bu tür aile içinde olan bireyler kendilerine olduğu gibi çevresine de güvenirler. Eğer aile içinde güven ve dayanışma sağlanmamışsa bu insanlar yoğun stres ve gerginlik yaşarlar. Bu kişiler kendilerine dahi güvenemezler. Dolayısıyla çevresinde yakın ilişkiler kuramazlar. duygusu Sorumluluk duygusu aile sistemi içindeki gelişmeye başlar. Anne ve babalar davranış ve sözleri ile sorumluluk duygusunu ifade ederler. Aile içinde sadece anne baba değil herkes sorumluluk duygusunu paylaşır. Elbette ki çocuklara yaşları oranında sorumluluk verilmelidir. Tüm sorumluluğu kendi üzerine alan, çocuğunu sorumluluktan kurtaran anne ve babalar kendi yaşamını biçimlendirmekte zorlanan sürekli başkalarının yönetiminde olmaya yönelik bireyler yetiştirirler. Bu tür tutumlar sonucunda yetişmiş bireyler yaşamlarında yer alan olaylardan da sürekli başkalarını sorumlu tutarlar. Sorumluluk Duygusu Nasıl Kazandırılır? Sorumluluk erken çocukluk döneminden başlayarak çocuğun yaşına, cinsiyetine ve gelişim düzeyine uygun görevler vermekle başlar. İki buçuk yaşından başlayarak döke saça da olsa çocuğun çorbasını kendi başına içmesine fırsat vermek, oyuncaklarını toplamasını beklemek, kendi odasında kendi yatağında yatmasına ortam hazırlamak sorumluluk konusunda çocuğu cesaretlendirici ve destekleyici bir ortam sağlar. Böyle bir ortam çocuğun kendi kendisine yetmesine ve kendi kendini yönetmesine fırsat vereceğinden onun kendine olan güvenini de arttıracaktır. Tam tersine koruyucu yaklaşım; çocuğun kendi kendine yeten, bağımsız bir birey olmasını engeller. Çocuk veya genci korumak, onu kanatları altında büyütmek, yarar yerine zara verir. Benlik saygısının tohumları, sorumluluk verilirse gelişir. Aile içindeki etkileşim çocuğu ya “ben değerliyim” ya da “ben değersizim” duygusuna götürür. Çocuğun kendisini “ben değerliyim” diye algılayabilmesi ve önemli olduğunu hissedebilmesi için öncelikle yakın çevresinden sosyal kabul görmesine ihtiyacı vardır. Bu ortamın oluşturulması için de çocuğa uygulama olanağı vermek gerekir. Dilediği gibi giyinen, giysisini kendi seçen, dilediği resimleri yapan, yemeğini baskısız şekilde yiyen, kişiliğine saygı gösterildiğini gören ve kendini özgürce ifade edebilen çocuk “ben değerliyim” diye düşünür. Çocuğun önemli ve değerli hissetmesi onu yeni atılımlara ve başarılara götürür. mücadele ederek onların üstesinden gelmeyi öğrenmeÇocuğa her şey hazır verilmemelidir. Sorumluluk duygusunun gelişimi ile ilgili anlatılanlar zorluklarla mücadele etme ile ilgilidir. Çocuğun içinde bulunduğu gelişimsel dönem göz önünde bulundurularak çocuk kendi sorunları ile baş başa bırakılabilmelidir. Bu yaklaşım çocukların sorunlarla mücadele ederek, uğraşmasına olanak vermek, kendisine güvenli, sorun çözme becerileri gelişmiş bireyler olarak yetişmeleri için gereklidir. Karşılaştığı her zorluğa aşırı yardım eden ana babaların çocukları sürekli başkalarına muhtaç, kendilerine güvensiz olur. Böyle kişiler yetenek becerilerini keşfedemezler. ve kendisini gerçekleştirme ortamıAile ortamı bir mutluluk ortamıdır. Şimdiye kadar anlatılan gereksinimlerin karşılanması mutlu olmayı getirir. Evde değerli olduğu duygusunu tadan birey mutlu olur ve yaptığı şeylerden doyum alır, kendini gerçekleştirme olanağı bulur. Aksi durumda kendisini çocuğuna ya da eşine adayan anne kendi gelişimini askıya aldığında ya da bıraktığında yoksunluk yaşayarak ya da kendisini, gençliğini feda ettiğini düşünerek mutsuzlaşacaktır. Evdeki bireylerden birinin bu konudaki mutsuzluğu diğer bireyleri de etkileyecek ve aile mutluluğunu engelleyecektir. Oysa kendini adayan bireyin kendini adama amacı büyük olasılıkla ailesini daha mutlu etmekti. manevi yaşamın temellerini oluşturma ortamıKatı din kuralları altında yetiştirilmiş çocuk sürekli yargılanacağı, cezalandırılacağı korkusunu yaşar. Kendi yaşantı ve deneyimlerini zenginleştirecek iç ve dış dünyasını araştırıp keşfedeceği yerine körü körüne itaati, kendi düşünce ve duygularından utanmayı öğrenir. Sağlıklı manevi yaşam ailenin çocuğuna verebileceği en önemli süreçtir. Sağlıklı bir manevi temeli olan insanlar kendisi ile barışık, insan ilişkileri olumlu ve kuvvetli saygılı bireyler olarak yetişirler. İletişim “İnsanlar konuşa konuş anlaşırlar” atasözümüz kişiler arası iletişimin önemini vurgular. İletişim, karşımızdaki kişilerle çok yönlü bir mesaj alışverişidir. Bu mesajlar sözlü olabileceği gibi, sözel olmayan biçimlerde de karşımızdakilere iletilebilir. Mesajlarımızı karşımızdakilere iletirken mimiklerimiz, jestlerimiz, diğer bir deyişle, vücut dilimiz, iletişimimizin çok önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Araştırmalar verilmek istenen mesajın % 65’inin sözel olmayan yollarla beden dili, mimikler vb., % 35’inin ise sözel biçimde iletildiğini göstermektedir. Etkili İletişim İçin Neler Gereklidir? Etkili İletişimin İçin; 1- Saygı Duymak Karşımızdaki kişilere saygı duymak onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli olduklarını hissettirmek, olduğu gibi benimsemek anlamını taşır. 2- Doğal Davranabilmek Abartıdan uzak, olduğu gibi davranmaktır. 3-Empatiİletişimin belki de en önemli öğesidir. Bir anlamda, dış dünyayı karşımızdaki kişinin penceresinden görmeye çalışmaktır. Kurulan bu duygu ortaklığı, iletişimi güçlü kılar. 4-Etkin Dinleme İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnız söylediklerini değil, yüzü, eli, kolu ve bedeniyle yaptıklarını da dikkat eder, çünkü yüz ifadeleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş tarzı, sesin tonu gibi sessiz mesajlar kullanarak da, iletişim kurulur. Etkin dinleme dinleyenin, anlatılanı yalnız duyduğunu değil, aynı zamanda doğru olarak anladığını da gösterir. Bu yüzden bu yöntem en sağlıklı iletişim yöntemi olarak kabul edilmektedir İletişim sadece konuşmak değildir. İletişim aynı zamanda; ó Neyi, ó Ne zaman, ó Nerede, ó Nasıl, söyleyeceğini bilmek, ó Olayları basite indirgeyerek sunabilmek, ó Akıcı bir dille ve karşınızdaki kişiyle göz kontağı kurarak konuşabilmek, ó Dikkati yoğunlaştırabilmek ve karşınızdaki kişinin verilen mesajı anlayıp anlamadığını kontrol edebilmektir. Etkili iletişimin temelinde bireyin kendisini tanıması, kendi değerlerinin ve tutumlarının farkında olması ve kendine güven yatar. İyi bir iletişimci ipuçlarını anında görür jestler, mimikler, beden duruşu ve onları gerçekçi olarak değerlendirir. Etkili iletişim için etkin dinleme, tepki verme, olumlu yaklaşım ve ben dili kavramları önem taşımaktadır. Aile İçi İletişim Ebeveyn-Çocuk İlişkisi Nasıl Olmalıdır? Her aile sağlıklı ve başarılı çocuklar yetiştirmek ister. Sağlıklı çocuklar yetiştirme bilinci gelişen teknolojiyle olumlu yönde gelişirken ne yazık ki başarı beklentisi giderek artmakta çocuk adeta erken büyümek yaşından büyük sorumluluklar almak durumunda kalmaktadır. Çocuklarına mümkün olduğunca iyi bir gelecek sağlamaya çalışan anne-baba onları iyi okullarda okutmak için varını yoğunu ortaya koyar tüm özverisini çocuğuna verir. Ancak çocuğun sağlıklı bir kişiliği nasıl geliştireceği üzerinde fazlaca düşünülmeyen bir konudur. Aslında hayatta her şey başarı değildir. Önemli olan çocuğun içinde bulunduğu dönemi sağlıklı yaşayabilmesi ve sağlıklı bir kimlik oluşturabilmesidir. Çocuğun yaşadığı dönemlerin özellikleri dolayısıyla ihtiyaçları birbirinden oldukça farklıdır. Çocukluk döneminde anne-babayla uykuya dalmak isteyen çocuk ergenlik döneminde böyle bir isteği talep etmeyecektir. Yine anne-babasıyla gezen çocuk ergenlikte değil anne-babasıyla gezmek arkadaşlarıyla birlikte iken ebeveynleriyle karşılaşmayı dahi istemeyecektir. Ergenlik dönemi başlı başına bir değişim gelişim sürecidir ve bu dönemde ergenin fiziksel özelliklerinin yanında giyim-kuşam, yeme alışkanlıkları, arkadaş tercihleri, ders çalışma alışkanlıklarında da farklılıklar gözlenebilir. Dolayısıyla çocukla iletişimde çocuğun yaşı, cinsiyeti ve kişilik özellikleri oldukça önem taşımaktadır. Çocukluk döneminde olası tehlikelere karşı açık tavır koyabilen ebeveynler ergenlik dönemiyle birlikte çocuğu üzerindeki denetimi uzaktan yapabilmelidir. Arkadaş seçiminde kontrollü ama baskıcı davranmamalıdır. Unutmayalım özgürlük sınırsızlık demek değildir. Çocuk aileyi yansıtır. Aile içindeki bireylerin kişilik yapısı çocuğun kişiliğini şekillendirir. Yani aile iletişim becerilerini kullanamıyorsa çocukta iletişim becerilerini kullanamaz. Dolayısıyla çocuk hem ailede hem de sosyal çevrede sürekli çatışma içine girer. Anne babasının kendisini dinlediğini gören çocuk önce, kendisine değer ve önem verildiğini, kabul edildiğini, buna bağlı olarak da sevildiğini düşünür. Aynı zamanda çocuk duygularını ifade etme olanağı bulduğundan “anlaşıldım” duygusunu yaşar ve rahatlar. Bu durum, hem benlik saygısının artmasına, hem de kendisini dinleyen kişiye yakınlık duymasına neden olur. Bu sağlıklı mesaj akışı çocuğun ailesiyle bağını güçlendirir ve iletişimin devamını sağlar. Etkin dinlemede ebeveyn çocuğun kendi başına düşünmesine yardım eden kişi rolündedir. Sorumluluk çocuğa bırakılmıştır. Ebeveyn sadece çözüm bulma konusunda ona yardım eder. Çocuklar dinlenmemeleri ve ciddiye alınmamaları konusunda aşırı duyarlıdırlar. Dinlenmediklerini hemen fark ederler. Uzun süre dinlenmeyen çocuklar savunmaya geçebilirler, işbirliğine yatkın olmazlar ve içlerine çekilebilirler. Israrlarına rağmen annesinin kendisini dinlememesi üzerine ellerini ısıran çocuk örneği vardır. Çocuklar çoğunlukla dinlenmeme nedeniyle çalma, saldırganlık, kendine zarar verme davranışlarıyla “Lütfen beni dinle. Duygusal bir kırıklık yaşıyorum, dikkatini bana ver” mesajını iletmektedirler. İletişim Engelleri Nelerdir? Çocuklarla ebeveynlerin kurmuş oldukları iletişim bazen sağlıklı iletişimi zorlayan engellerle dolu olabilmektedir. Bazı örnekler verecek olursak; ó Sıklıkla Emir Cümleleri Kurmak; Yaşantımızı gözden geçirerek kurduğumuz emir cümlelerini yakalamaya çalışalım. “Kalk, yüzünü yıka, sütünü bitir, dişlerini fırçala, ağzın doluyken konuşma, ödevini bitir, televizyonu kapa, büyüklerinle konuşurken sesini yükseltme, öğretmenini dinle…….” gibi uzayan emir sözcüklerini yakalamamız zor olmayacaktır. Adeta askerlik eğitiminin hepimizin bildiği “yat!-kalk!-sürün!” kalıbı gibi sürekli emir veren insanlar haline gelebiliriz. Oysa askerlikteki itaat hayati önem taşıdığı için asker yat emrinden sonra kalk emri gelene kadar başka bir davranıma geçmemek durumundadır. Peki, acaba bizim istediğimiz şey evimizi asker ocağına çevirip, nizami askerler yaratmak mıdır? Tabiî ki değil. Çocuklarımızın korkudan söyleneni yapmasını değil kendisi için gerekli olanı düşünmesine ve bulmasına yardımcı olmalıyız. ó Gözdağı Vererek Konuşma Biçimi; “Okulunu bitirmezsen sana para mara yok”,” ödevini bitiremezsen televizyonu unut” ,”sütünü içmezsen cüce kalırsın”, “terliksiz dolaşırsan hastalanırsın” gibi. Bazen işimizi kolaylaştırmak için bir davranışı bitirmesini koşula bağlayabilir ya da gözdağı vererek korkutarak istediğimiz davranışı yapmasını sağlayabiliriz. Televizyon izlemesini istemediğimiz halde onu şarta bağlayarak daha da çekici hale getirebiliriz. Ayrıca korku, boyun eğme, itaat etme davranışı yaratabilir ya da“deneme” isteğini tetikleyebilir. Gücenme, kızgınlık, öfke ve düşmanlık duygularının oluşmasına neden olabilir. ó Sürekli Öğüt Verme, Çözüm Önerileri Getirme; “Senin yerinde olsam plan yaparak çalışırdım”, “sütünü bitirdiğinde boyun uzayacak”,”bak sana bir öneri vereyim” gibi cümleler kurabiliriz ve bu konuşma biçiminin çok yararlı yapıcı olduğuna inanırız. Öncelikle düşünmemiz gereken söylediğimiz şeylere acaba benim mi ihtiyacım var sorusunu cevaplamak sonrada istenmeden verilen öğütlerin, yardımın yararlı olmadığını gözlemleyebilmektir. Aksi takdirde bu yaklaşım anneye babaya bağımlı çocuklar yaratabilmektedir. Ayrıca kendi çözüm yollarını oluşturmasına katkı sağlamayacaktır. ó Sıklıkla Yargılamak, Eleştirmek; “Sen zaten tembelin tekisin”,”zaten başarsaydın şaşardım”,“yine mi bitiremedin” gibi cümleler kurmak yetersiz, aptal hissetme duygularına neden olabilir. Çocuğun olumsuz bir yargıya hedef olma ya da azarlanma korkusuyla iletişimi kesmesine yol açabilir ya da çocuk yargı ve eleştirileri gerçek olarak algılayabilir Ben kötüyüm! ya da karşılık verebilir Siz de daha mükemmel değilsiniz!. Bu iletiler çocuk üzerinde diğerlerinden daha fazla olumsuz etki yapar. Bu değerlendirmeler çocuğun benlik saygısını düşürür. Çocuklar hakkında yapılan olumsuz değerlendirmeler çocuğun kendisini değersiz, yetersiz görmesine neden olur. ó Çocuğu Sürekli Övmek İstendik davranışı yapması durumunda çocuk yerli yersiz her ortamda övülebilir. “Çok güzel……..”, “Bence harika bir iş yapıyorsun…..”Bu durumda çocuk ailesinin beklentilerinin çok yüksek olduğunu düşünebilir ya da kaygı hissedebilir. Genel inanç olarak bu durumun çocuğa zarar vereceği hiç düşünülmez. Çocuğun kendilik algısına uymayan değerlendirmelerin yapılması çocukta kızgınlık yaratır. Çocuklar bu iletileri anne babanın kendilerini yönlendirme ve isteğini yaptırma girişimi için kurnazlık olarak yorumlarlar. Siz böyle söyleyince sanki ben daha çok mu çalışacağım?” gibi düşünebilirler. Ayrıca övgü başkalarının yanında yapılıyorsa çocuğu utandırabilir ya da aşırı övgü sonucunda çocuk buna alışır ve övülmeye gereksinim duymaya başlar. ó Ad takmak, alay etmek “Koca bebek….”, “Hadi bakalım Süpermen”, “Geri zekalı”, “Hadi sende sulu göz”, gibi cümleler kurmak çocuğun gelişiminde değerli hissetmesine yol açmaz. Sevilmediği kanısının oluşmasına yol açabilir, kendilik gelişiminde olumsuz etkileri olabilir. “Aşkım, Sevgilim ”gibi sevgiliye söylenecek sözlerin söylenmesi anne ya da babayla ilişkisinin sınırlarını belirlemesinde, cinsel normlarının oluşumunda sıkıntılar yaşamasına neden olabilir. ó Sürekli Soru Sormak, Sınamak, Sorgulamak “Neden?….Kim?…..Sen ne yaptın?……Nasıl?…..” Soruları cevaplama genellikle eleştiri veya zorunlu çözüm getirdiğinden çocuklar genellikle hayır demeye, yarı doğru cevap vermeye, kaçmaya yönelir veya yalan söyler Sorular genellikle soru soranın nereye varmak istediğini açıklamadığından, çocuk korku ve endişeye kapılabilir Ailenin endişelerinden doğan sorulara cevap vermeye çalışan çocuk kendi sorununu, gözden kaçırabilir. Çocuk sorgulanıyor hissine kapıldığında bu durum onda güvensizlik, kuşku oluşturur. ÖNERİLER 1. Çocuğunuza zaman ayırın. Çocuğunuzla geçmiş zamanasla boşa geçmiş zaman değildir. Çocuğu sevmek, ona bolca ve pahalı oyuncak almak değil onunla ortak faaliyetleri paylaşmak, ona zaman ayırmak, onunla oyun oynamaktır. Çocuğu sevmek sözle sevgiyi ifade etmenin ötesinde, eylemle bu duyguyu ona yaşatmaktır. 2. Çocuğunuzla birlikte olduğunuz zaman tüm dikkatinizi ona yoğunlaştırın. Bu nedenle de, başka bir işle meşgulken değil, kendinizi rahat hissettiğinizde çocuğunuzla ilgilenerek, anne ya da baba olmanın keyfini çıkarın. 3. Aşağılamak, suçlamak, çocuk adına karar vermek yerine, çocuğu dinleyin. 4. Dinlendiğini düşünen çocuk kabul edildiğini, dolayısıyla sevildiğini düşünen çocuktur. 5. Göz kontağı kurarak, gülümseyerek kabul belirtisini beden diliyle pekiştirin. Böylelikle çocuk “kişiliğine saygı duyulduğunu ”düşünerek iletişimini sürdürür. 6. Anne ve babasının kendisini dinlediğini gören çocuk duygularını ifade etme olanağı bulur. Aldığı tepkilerle “anlaşıldım” duygusunu yaşar. Böylelikle rahatlar. 7. Çocuğunuza karşı davranışlarınızda tutarlı olun. Kendi içinizde çelişkili davranışlarda bulunmanız ya da anne ve babanın birbiriyle çelişen biçimde davranması, çocuğu “doğruyu bulma” konusunda zorlar. 8. Çocuğunuzu başka çocuklarla karşılaştırmayın. Çocuk, anne babası tarafından önemsenmek, değerli bir insan olarak kabul edilmek ihtiyacındadır. Onun diğer çocuklarla karşılaştırılması, kendini değerli bir insan olarak görmesini engeller. Çocuğun kendine özgü, bağımsız bir birey olarak kabul edilmesi, ruh sağlığının temelini oluşturur. Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
OLUMLU İLETİŞİM İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR İnsan sosyal bir canlıdır. Bu nenle iletişim kurmak insanlar arasındaki ilişkilerde oldukça önemli bir hal almaktadır. İnsanların büyük bir çoğunluğu zamanlarının %80 - %90’ını iletişim kurarak geçirirler. Ancak başarılı bir iletişim için çabalayan insan belki de %5’i geçmemektedir. İnsanlar arası ilişkilerde kim ne derse desin önemli olan fikirler değil duygulardır. Eğer sizler karşınızdaki kişilerin duygularını dikkate alırsanız, etkileyebilirseniz iletişiminiz daha olumlu olacaktır. Olumlu bir iletişim kurabilmek için şu hususlara dikkat ediniz. Her insanın bir egosu vardır. Bu ego onun en önemli varlığıdır. Onun egosuna yapılan her saldırıeleştiri geri çekilmesine, kaçmasına, içine kapanmasına veya saldırganlaşmasına neden olur. Bu durumda iletişimi bozucu bir etkiye sahiptir. Karşınızdaki kişiyi kesinlikle eleştirmeyin “sen” kelimesini kendinize yasak edin. Arkadaşlarınızla futbol oynuyorsunuz. Aynı takımda olduğun arkadaşın kaleciyle karşı karşıya kalınca gol atamadı. Eğer siz ona; “sen bir topu bile kaleye atamıyorsun” derseniz iletişiminiz, arkadaşlığınız, takım moraliniz komple bozulur. Ancak ona; “hepimiz ara sıra böyle kolay pozisyonları gole çeviremeyebiliriz” derseniz her şey daha güzel olacaktır. kabul edin İnsanlar genellikle kendi hatalarını görmezler veya görmek istemezler. Kendilerinin dışındaki hataları ise çok rahat bir şekilde görebilmektedirler. Kendi hatalarımızı kabul etmemiz karşımızdaki kişinin de hatalarını kabul etmemesine neden olabilmektedir. Matematikten sınava girdiniz ve sınavınız çok kötü geçti. Sınıfın büyük bir çoğunluğunun sınavı da kötü geçti. Öğretmeninizle uygun bir ortamda bunu konuşuyorsunuz. Olumsuz iletişim “_ Mahsun sınavın çok kötü _ Öğretmenim sorular çok zordu. _ Zor olur mu çok basit sordum. _ Öğretmenim sınıfın durumu belli çok zordu sınav.” Bu iletişim durumu böyle bir kısır döngüde sürer gider. Bu iletişimi bir de olumsuz bir beden dili eklenince öğretmenin öğrenci hakkındaki kanaati zayıflar, öğrencide dersten nefret eder bir matematik düşmanı olur. Bu iletişim şu şekilde olsaydı daha iyi olmazmıydı. “_ Mahsun sınavın biraz düşük. _ Biliyorum öğretmenim, sınava fazla hazırlanamamıştım. Bu nedenle zayıf not aldım. Bir dahaki sınavda daha yi bir not almak için çalışacağımdan emin olabilirsiniz. _ Sınıfın çoğu zayıf aldı. Bende herhalde biraz zor sordum. Bir dahaki sınavda buna dikkat edeyim. _ Sorular biraz zordu ama yapamamamız için mazeret olmamalıydı. _ Sana güveniyorum bir dahaki sınavda daha iyi not alacaksın. Benim işim var. Sonra seninle yine görüşürüz.” Her insanın bir egosu olduğunu daha önce belirtmiştik. Bilinçsiz tartışma karşılıklı egolara saldırıdan başka bir şey değildir. Bu nedenle “senli” tartışmalardan ve bir amaca, doğruya yönelik olmayan tartışmalardan dalaşmalardan uzak durun. demeyin “Hayır” kelimesine herkesin bir antipatisi vardır. Yasaklar listesine giren bir kelimedir. Bu nedenle iletişim sırasında “hayır” kelimesini mümkün olduğunca kullanmamaya çalışın. Arkadaşınız yanınıza geldi ve size “sinemaya gidelim mi?” diye sordu. Sizinde ders çalışmanız gerekiyor. Arkadaşınıza direk “hayır” cevabını verirseniz bu arkadaşlık ilişkilerinizin bozulmasına ve iletişimin kopmasına neden olur. Ona eğer; “sinemaya gelmeyi çok isterdim ancak önemli bir derse çalışmam gerekiyor. Daha sonra gitsek daha iyi olur diye düşünüyorum.” Şeklinde cevap verirseniz her iki taraf içinde iletişim sağlanmış arkadaşlık zarar görmemiş olur. büyük görmeyin, karşınızdakini de küçük görmeyin Kendinizi karşınızdaki kişiden daha üstün bir canlı olarak görmeyin, göstermeye çalışmayın. Siz kendinizi üstün olarak gösterirseniz karşınızdaki de üstünlük havasına bürünmeye başlayacaktır. Kendiniz büyük görmeniz karşınızdakini küçümsemeniz anlamına gelir. İletişim Arkadaşınız kötü bir sınavdan çıktı yanınıza geldi. _ Matematik sınavım çok kötü geçti. Bildiğim soruyu yapamadım. _ Matematik sınavı çok kolaydı. Ben hepsini doğru yaptım. Matematikte bir numara benim öyle değil mi. _ Haklısın ama bende tarih dersinde bir numarayım ve sınıfın en iyisiyim. Bu şekilde iletişim size danışan arkadaşınıza ve arkadaş ilişkinize hiçbir faydası olmayacaktır. Doğru iletişim şu şekilde olmalıydı _ Matematik sınavım çok kötü geçti. Bildiğim soruyu yapamadım. _ Anlıyorum. Belki de bir konuda eksiğin vardır. _ Evet türev konusundaki iki soruyu yapamadım. _ Demek eksiklik burada. Bak sorunu buldun ona çözüm de bulabilirsin. _ Evet eve gidince türeve biraz daha bakayım. Diğer sınavda mutlaka daha iyi bir not alacağım. dikkat edin Askerlik yıllarımda komutanlarımız bize sürekli söylediği bir söz vardı “İlk izlenim çok önemlidir.” Karşınızdaki kişiye ilk izlenimi görüntünüz ile verirsiniz. Görüntünüz insanların %80’i için inandırıcılığınızı artıran bir durumdur. Bir kuruma kravatlı, takım elbise ile giden birisine, tişört ve kot pantolonla giden birinden daha fazla önem verildiğini görmüşsünüzdür. Düzenli ve temiz giyinen bir kişinin diğer kişilere göre sözleri daha çok dikkate alınır. Ayrıca bir söz vardır “Dış güzellik iç güzelliğin göstergesidir. ” diye. İlk izlenim için kılık kıyafetinize dikkat edin, saçlarınızın ve dişlerinizin bakımını mutlaka yapın. olun Yorgunluk, isteksizlik konuşmaların inandırıcılığını azaltır. Karşıdaki onun yalan söylediğini zannedebilir. Bu nedenle iletişimde heyecanlı, aktif, enerjik olun. Yorgun, halsiz veya hasta iseniz bunu mutlaka karşınızdakilere söyleyin. ve mimikleriniz yapmacık olmasın Bebekler anne, babalarının ona sözsel hem de bedensel olarak sevgi gösterdiğini anlar. Bebeğe sevgi göstermeye çalıştığınızı da bebek anlar. İnsanlar arası iletişimde aynı şekildedir. Eğer konuşmanız ve jest – mimiğiniz birbiriyle uyumlu değilse karşıdaki kişinin sizin konuşmanızı inandırıcı ve etkili bulması imkansızlık düzeyine çıkmaktadır. Arkadaşınızın tarihten zayıf aldığında ona moral verici kelimeler kullanırken gülümserseniz bu hiç inandırıcı olmaz. ediniz İnsanlar kendilerine iltifat edilmesini çok severler. İltifat edilen kişide sizi daha dikkatli dinleyecektir ve size duygusal yönden bağlanacaktır. Onun duygularını kabartacağınızdan önyargılarını kırmış olacaksınızdır. üstünlük verin Karşınızdaki kişilere veya iletişim içerisinde olduğunuz kişilere üstünlük atfedin. Örneğin sigara kullanan arkadaşınıza; “Şu sigarayı da bırakamadın. Seni esiri haline getirdi.. şunla bir baş edemedin.” Sözleriyle yaklaşırsan onun tarafından bu hakaret olarak algılanır. Ancak ona; “Sigara içmek senin sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Senin gibi nefsine, bünyesine hakim olan bir kişi istediği takdirde bu sigarayı bırakabilir, bu yönde sana güvenim sonsuz” kelimeleriyle ona yaklaşırsanız hiç kuşkusuz karşılıklı iletişiminiz daha mükemmel olacaktır. yaklaşın Arkadaşınızla, öğretmeninizle ilişkiniz ne kadar kötü olursa olsun sakın kapıyı kapatmayın. Onların size göre yanlışlarını dile getiriyor olabilirsiniz. Bu yanlışları baş edilmeyecek sorunlar olarak onlara göstermeyin. Olaylara olumlu yönde bakın. Matematik dersi kötü olan bir arkadaşınızın yanında “bu matematik dersi çok zor. Kesin biz bu dersten kalırız. Zaten kafamızda çalışmıyor” sözleri yerine “matematik dersimiz kötü bir yerde eksiğimiz olmalı. Onu tespit edip o yönde çalışmalıyız. Lise 1 de nasıl matematikten geçmişsek bu senede geçeceğiz” sözlerini kullanırsanız hem kendinize hem de karşınızdakine moral ve motivasyon sağlamış olursunuz. İnsanlar sizinle konuşmaktan zevk alırlar. dağıtın, saygı gösterin Sevilmeyen kişilere karşı çoğunluk önyargılıdır. Bu nedenle sevilmeyen ve saygı duyulmayan kişiyle iletişim kurmaktan herkes kaçar. Sevilmeyen kişilerin fikirleri, yaşantıları da onu sevmeyen kişinin hoşuna gitmez. Bu da iletişimi başlamadan engeller. Bu nedenle tüm insanları sevmeye çalışın, ona sevginizi hissettirin. kolunu tutmak Sevemiyorsanız bile mutlaka ona saygı duyun. olun Kullandığınız kelimeler, düşünceler, fikirler konusunda emin olmalısınız ve ona inanmalısınız. Davranışlarınızda bu doğrultuda olmalıdır. Sözünüzün kesilmesinden hoşlanmıyorsanız sizde başka birinin sözünü kesmemelisiniz. Böylece inandırıcılığınız ve karşınızdaki kişinin size güveni artar. tonunu ayarlayın Karşıdaki kişiye bir durum, olay anlatırken ses tonunuzu da en iyi şekilde kullanmalısınız. Kahramanlıkla ilgili bir şiiri kısık bir ses tonuyla okursanız ne kadar karşıdakini etkileyebilirsiniz. Bu nedenle ses tonunuzu olaya göre ayarlamayı unutmayın. Arkadaşınız tarih sınavından kötü bir not almışsa onunla daha kısık bir ses tonuyla konuşun. Çok iyi bir not almışsa ses tonunuzu yükseltin. Başarısını paylaştığınızı ona hissettirin. Öğretmeninizle yazılıda aldığınız not hakkında konuşurken ses tonunuz çok yüksek olmamalıdır. Öğretmen bunu hakaret olarak algılayabilir. Derste bir konuyu anlatıyorsanız önemli noktalarda ses tonunuzu artırın o noktaya vurgu yapın. Böylece anlattığınız konu daha etkileyici ve karşıdakilere bilgi verici olacaktır. 15.“eee”, “ııı” bunları unutun Karşınızdaki bir kişiyle konuşurken, yada birilerine bir konu anlatırken herkesi sinirlendiren ortak bir noktada konuşma aralarında kullanılan “eee”, “ııı” kelimeleridir. Bunlar sizin anlatmak istediklerinizi böleceği için fikrinizi karşıdakine tam olarak anlatamamış olursunuz. bilin İnsanlar hep konuşmak ama hiç dinlememek isterler. Dinleme alışkanlığı karşınızdaki kişiye değer verdiğinizin, onunla duygularınızı paylaştığınızın en önemli göstergesidir. Bir kişiyi dinlerken başka hiçbir işle ilgilenmeyin, sadece onu dinleyin. Hatta onu konuşturmaya teşvik Danışman Ahmet Yıldız Aile içi olumlu iletişim Çocuğunuzun kendisiyle ilgilendiğinizi, ihtiyacı olduğunda yardım edeceğinizi bilmesini sağlayın. Çocuğunuz sizinle konuşmak istediğinde televizyonu kapatın veya gazeteyi elinizden bırakın. Çocuğunuz size önemli birşey söylemeye çalışırken telefon görüşmesi yapmaktan kaçının. Başka insanların özellikle dahil olması gerekmediği sürece, konuşmalarınızı özel tutun. Çocuğunuzla aranızdaki en iyi iletişim etrafta başka insanlar yokken gerçekleşir. Çocuğunuzu başka insanların önünde utandırmak veya güç duruma düşürmek sadece içerleme ve düşmanlık duyguları hissetmesine neden olur, iyi bir iletişime değil. Çocuğunuzun tepesinden konuşmayın. Konuşurken fiziksel olarak çocuğunuzun düzeyine inin. Çocuğunuzun bir davranışı ya da bir olay nedeniyle çok sinirliyseniz, objektif davranamayacağınız için, yeniden sakinleşene kadar iletişim kurmaya çalışmayın. Beklemek, yatışmak ve çocukla daha sonra konuşmak en iyisidir. Çok yorgunsanız aktif bir dinleyici olabilmek için daha fazla çaba harcamanız gerekecektir. Gerçek bir aktif dinleme kolay iş değildir ve bedeniniz ve zihniniz yorgunken daha da zorlaşacaktır. Dikkatle ve nazik bir şekilde dinleyin. Çocuğunuz birşey anlatmaya çalışırken sözünü kesmeyin. Çocuğunuza arkadaşlarınıza gösterdiğiniz nezaketi gösterin. Olayların nedenini sormayın, ne olduğunu sorun. Çocuğun anlatmaya çalıştığı durum hakkında önceden bilgi sahibiyseniz, bunları çocuğunuzla paylaşın. "Senin için neyin iyi olduğunu ben biliyorum", "sadece dediğimi yap, sorun çözümlenecektir" ya da "ben sözümü bitireyim sen de konuşacaksın" gibi cümleleri, telkinlerde bulunmayı ve ahlaki açılardan kınamayı en az düzeyde tutun. Bunlar açık iletişim kurma ve bu açıklığı devam ettirmeye yardımcı olmayacaktır. Aptal, budala, tembel gibi aşağılayıcı sözler kullanmayın. Çözüme yönelik somut adımlar geliştirmesi için çocuğa yardımcı olun. Çocuğu yaptığı veya yapmadığı şeylerden dolayı değil, kendisi olduğu için kabul ettiğinizi gösterin. Çocuğun açık iletişimi sürdürmesini destekleyin. Bunu, çocuğu olduğu gibi kabul ederek ve gösterdiği iletişim çabalarını takdir ederek sağlayabilirsiniz.
aile içi olumlu ve olumsuz iletişim örnekleri