Ayet Önceki Ayet. 157 / 200 . Sonraki Ayet . Âl-i İmrân Sûresi Hakkında. Âl-i İmrân Sûresi. Kapat Hakkında. Âl-i İmrân sûresi 200 âyettir. Medine’de nâzil olmuştur. İsmini, 33-34. âyetlerde bahsedilen ve “İmrân Ailesi” mânasına gelen “Âl-i İmrân” kelimesinden almıştır.
Devamladedi ki: "Kim sana derse ki Muhammed yarın olacak şeyi bilir, yalan söylemiştir. Zira ayet-i kerimede (mealen): "Hiçbir nefis yarın ne kesbedeceğini bilemez" (Lokman 34) buyrulmuştur. Kim sana "Muhammed'in vahiyden birşey gizlediğini söylerse o da yalan söylemiştir. Çünkü ayet-i kerimede (Mealen): "Ey Peygamber!
Aliimran 154 ayet fazileti. 11 juin 2018. Erhan Aktaş - Kerim Kur'an. Âl-i İmran kelimesinin anlamı İmran Ailesi anlamına gelmektedir. Cübbeli Ahmet Hoca ayrıca bu Ayetleri Ramazan ayının ilk perşembe günü sabah namazını kıldıktan sonra Ali İmran 154 Ayeti 27 defa okuyanın duası mutlaka. Medine döneinde inmiştir.
Âli İmrân Suresi 73. Ayet Tefsiri. وَلَا تُؤْمِنُٓوا اِلَّا لِمَنْ تَبِـعَ دٖينَكُمْؕ قُلْ اِنَّ الْهُدٰى هُدَى اللّٰهِۙ اَنْ يُؤْتٰٓى اَحَدٌ مِثْلَ مَٓا اُو۫تٖيتُمْ اَوْ يُحَٓاجُّوكُمْ عِنْدَ رَبِّكُمْؕ قُلْ اِنَّ الْفَضْلَ
Kanaatimizegöre Âl-i İmrân sûresinde “Ehl-i kitap” olumlu ve olumsuz yönleriyle geniş bir biçimde ele alınmış, inanç esasları bakımından hıristiyanlara ağırlık verilmekle beraber birçok yerde yahudilere de atıfta bulunulmuştur. Özellikle Hz. İbrâhim hakkındaki tartışmaya gönderme yapan âyetler (65-68) bunun açık bir kanıtıdır.
cash.
3-ÂLİ İMRÂN 9. Ayet رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ Rabbenâ inneke câmiun nâsi li yevmin lâ raybe fîhfîhî, innallâhe lâ yuhliful mîâdmîâde. Bayraktar Bayraklı Rabbimiz! Geleceğinde şüphe olmayan bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin. Allah, asla sözünden dönmez. Edip Yüksel “Efendimiz, gerçekleşmesi kuşku götürmeyen günde insanları toplayacak olan sensin.” ALLAH sözünden dönmez. Erhan Aktaş “Rabb’imiz! Sen, geleceğinden kuşku olmayan günde, insanları toplayacaksın. Kuşkusuz, Allah sözünden dönmez. Muhammed Esed "Ey Rabbimiz! Geleceğine hiç şüphe olmayan o Gün'ü görüp yaşamaları için mutlaka insanlığı bir araya toplayacaksın Allah vaadini yerine getirmekten asla kaçınmaz." Mustafa İslamoğlu "Rabbimiz! Geleceğinden kuşku duyulmayan o günde Sen insanlığı bir araya toplayacaksın! Çünkü Allah vaadinden asla dönmez." Süleyman Ateş "Rabbimiz, sen mutlaka insanları, asla şüphe olmayan bir günde toplayacaksın." Allâh sözünden dönmez. Süleymaniye Vakfı Sahibimiz! Geleceğinde şüphe olmayan bir günde, insanları bir araya getirecek olan da Sen'sin. Sen[*] sözünden dönmezsin. [*] Arap edebiyatında iltifat sanatı vardır, anlatımı canlı tutmak ve konunun önemini vurgulamak için sözün akışı beklenmedik bir şekilde değiştirilerek üçüncü şahıstan birinci şahsa, ikinci şahıstan birinci veya üçüncü şahsa, birinci şahıstan ikinci veya üçüncü şahsa vs. geçilir. Geçmiş zamandan şimdiki veya gelecek zamana; gelecek zamandan geçmiş zamana ya da geçmiş zamandan emir kipine geçiş yapılabilir. Türkçede bu sanat olmadığından bu gibi ifadeler bir Türk’ü şaşırtır. Burada olduğu gibi birçok âyete, bu sanat yok sayılarak meâl verilmiştir. Yaşar Nuri Öztürk Ey Rabbimiz! Sen Câmî'sin; insanları varlığında kuşku bulunmayan bir günde mutlaka toplayacaksın. Allah, sözünü yerine getireceği yer ve zamanı asla şaşırmaz. Ayetin Tefsiri MEAL 9. "Rabbimiz! Geleceğinden kuşku duyulmayan o günde Sen insanlığı bir araya toplayacaksın! Çünkü Allah vaadinden asla dönmez."7 8-9. İşte böyleleri Allah'a şöyle niyaz ederler "Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi hak ve hakikatten saptırma. Bize rahmet ve merhametini lütfet. Şüphesiz sen sınırsız lütuf sahibisin. Rabbimiz! Gün gelecek, sen bütün insanları huzurunda bir araya toplayacaksın. Bunda hiç şüphe yok! Şüphesiz Allah verdiği sözden dönmez. 9. “Rabbimiz! Doğrusu geleceği şüphe götürmeyen günde, insanları toplayacak olan Sensin. Şüphesiz ki Allah verdiği sözden caymaz.” 8-9. Yüce rabbimiz! Bizi tevhit dininde sebat etme hususunda muvaffak kıl! Kur’an’ın apaçık tevhit mesajını göz ardı eden, gayba dair meseleleri dillerine dolayıp insanları tevhitten saptırmaya çalışanlardan eyleme! Tevhide sadakatle bağlı kalma hususunda bizden lutfunu ve merhametini esirgeme! Zira bizi, buna muvaffak kılacak olan yalnızca senin rahmetindir. Haklarında hüküm vermek üzere herkesi huzurunda toplayacağın mahşer gününde, tevhide iman edip elçine tâbi olanların günahlarını bağışlayacağına dair vaadine bizi de mazhar kıl! Bizi bu lutfa lâyık kılacak ameller işlemeye muvaffak eyle! Biliyor ve inanıyoruz ki sen vaadinden dönmezsin!" H,E;M,C TEFSİR Önceki âyette Allah tarafından bildirilenlere inanma konusunda mutlak bir teslimiyet tavrı gösteren müminler övüldükten sonra burada onların içtenlikle yakarışlarına değinilmekte ve hidayete erişebilmenin de hidayette kalmanın da Allah’ın lutfuyla olduğuna inanmak gerektiğine işaret edilmektedir. Bazı müfessirlere göre yüce Allah önceki âyette iki zıt tutuma temas ettikten sonra burada hak yol üzere kalabilmek için müminlerin nasıl dua etmeleri gerektiğini öğretmektedir. İmana da küfre de yönelmeye elverişli olan kalbin bunlardan birine yönelişi bunu meydana getiren bir sebep ve iradeye bağlıdır. Ehl-i sünnet’e göre, dünya hayatında bir sınav içinde bulunan kulun cüz’î iradesini hangi yönde kullandığı onun sorumluluğu açısından önem taşımakla beraber, sonuçları yaratan küllî iradenin yüce Allah’a ait olduğu unutulmamalıdır. Şayet bu noktada ilâhî lutuf göz önüne alınmayıp kulun her sonucu kendi iradesiyle meydana getirebileceği kabul edilirse kulluğun ve Allah’a yalvarmanın anlamı kalmaz, her insan hidayeti kendisinin güvence altına alabileceği bir pâye olarak görmeye başlar. Bu sebeple âyet-i kerîmede hidayetin yüce Allah’tan geldiğine dikkat çekilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber’in, “Ey kalplere yön veren Allahım! Kalbimi senin dinin üzere sabit kıl!” şeklinde dua ettiği ve ardından bu âyeti 8. âyet okuduğu rivayet edilmiştir Tirmizî, “Kader”, 7, “Daavât”, 89, 124; İbn Mâce, “Duâ”, 2. Yine âyetten anlaşıldığına göre gerçek mânada kulluk, sadece meselâ bir iş ilişkisinde olduğu gibi Allah’ın buyruklarını yapıp yasaklarından kaçınmaktan yani şeklî bir görevden ibaret olmayıp kişinin her an Allah’ın lutfuna muhtaç bulunduğunun bilincinde olması ve vazifelerini bu bilinç içinde yerine getirmesidir. DİYANET T. İşte bilgide derinleşmiş olanların Rabblerine karşı tavırları budur; ve zaten imanla uyum içinde olan da bu tavırdır. Bu tavır, kişinin Allah'ın sözüne ve va'dine gönül huzuru ile bağlılığından, O'nun sözüne ve va'dine güveninden, O'nun rahmetini ve iyiliğini tanımasından, aynı zamanda O'nun değişmez kazasından ve gözle görülmez kaderinden korkmasından, imanın bir sonucu olan kalpdeki takvadan, duyarlılıktan ve uyanıklıktan kaynaklanır. Artık böyle bir gönülde ne gece ne de gündüz dalgınlığa, duyarsızlığa ve unutkanlığa yer yoktur. İmanlı bir gönül, sapıklıktan sonra ulaştığı hidayetin, karanlıktan sonra net olarak görmenin, yolunu şaşırdıktan sonra doğru yolu bulmanın, geçirdiği depresyondan sonra gönül huzuru ile Hakk'a varmanın, kullara kulluktan kurtulup yalnız Allah'a kulluğun ve basit uğraşlarla bir süre vaktini öldürdükten sonra yüce ve üstün uğraşlara kavuşmanın değerini idrak eder... Bu olgunluğa eren kişi, tüm bu nimetlerin iman sayesinde Allah'tan geldiğini kavrar. Aydınlık, dosdoğru bir yolda yürümekte olan bir yolcu, nasıl karanlık, dolambaçlı yollara düşmekten korkar, gölgenin serinliğini tadan biri nasıl tekrar kavurucu, kızgın çöllerde öğle sıcağında yola çıkmaktan kaçınırsa, bu kişi de tekrar sapıklığa dönüş yapmaktan böyle korkar. İmanın güzelliğinde öyle bir tatlılık vardır ki, sapıklığın çilesini ve acı bedbahtlığını tadanlardan başkası onu kavrayamaz. İmanın verdiği gönül huzurunda öyle bir haz var ki, azgınlık ve sapıklık batağında sürünmüş olandan başkası onu algılayamaz! İşte müminler şu sükûnet dolu dua ile Rabblerine yönelirler "Ey Rabbimiz bizleri doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma." Sapıklıktan sonra birden hidayet ile kendilerine yönelen ve böyle iman gibi paha biçilmez bağışta bulunan Allah'ın rahmetine talib olurlar"Bize katından rahmet bağışla, kuşkusuz sen bağışı bol olansın."Onlar, imanlarının ilhamı ile Allah'ın rahmeti ve iyiliği olmadan kendilerinin hiçbir şeye güçlerinin yetmeyeceğini bilirler. Hatta onlar kendi kalplerine bile hâkim olamazlar; o kalpler de Allah'ın elindedir. Bundan dolayı dua ile O'na yönelerek kurtuluş ve yardımını esirgememesini talep ederler. Hz. Aişe bir rivayetinde diyor ki "Resulullah salât ve selâm üzerine olsun çoğu zaman şöyle dua ederdi; 'Ey kalpleri istediği yöne çeviren Allah'ım, kalbimi kendi dinin üzere sağlamlaştır.' 'Ey Allah'ın elçisi bu duayı ne de çok yapıyorsun' dedim. 'Her kalp, Rahman'ın parmaklarından iki parmak arasındadır. O kalbi doğrultmayı dilerse doğrultur, saptırmak isterse saptırır' buyurdu " Allah'ın dilemesini bu ölçüde kavrayabilmiş bir kalp, ısrarla Allah'ın himayesine girmek ve ona tutunmak için çabalar, kendisine bağışlanan iman nimetinin elinden çıkmaması için O'na yönelip dua etmekten başka çaresi olmadığının bilincine varır! Ey bizim Rabbimiz muhakkak ki sen kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Kıyâmet gününde, diriliş gününde, hesap kitap gününde hiçbir şüphe yoktur. Şüphesiz ki sen vadinden dönmeyensin, sözünü mutlaka yerine getirensin ya Rabbi. İşte bir dua modeli. Rabbimizin seçtiği, beğendiği, ey kullarım işte bana böylece dua edin diye kitabında öğrettiği, öğütlediği bir dua modeli. Önceki âyetteki dua modeliyle birlikte söyleyecek olursak, Rabbimizin bize öğrettiği bu dua modelinin ilkinde yaşadığımız şu dünya hayatında müslümanca, hidâyet üzere, sırat-ı müstakim üzere olmayı ve sapmadan, sapıtmadan bu yolda yürümeyi Rabbimizden istememiz öğütlenirken ki bu daha önce de söylediğimiz gibi Fâtiha’da da her gün defalarca Rabbimizden istediğimiz bir duadır, ikincisi de yakînen inandığımız, yüzde yüzden de öte inandığımız toplanma gününde, hesap-kitap gününde bizi dünyada yaşadığımız sırat üzere, İslâm üzere haşret. Bizi rahmetine erdir, bizi cennetine ulaştır anlamına bir dua. İşte müslümanlar gerçekten her iki konuda da, yâni dünyada müslümanca bir hayat yaşama konusunda da, âhirette yaşadıkları bu hayatın devamı olan cennete ve rahmete ulaşma konusunda da Rablerine muhtaç olduklarının, Rablerinin rahmeti olmadan her ikisine de ulaşamayacaklarının şuuru içinde dua dua Rablerine yalvarıp yakarırlar. Bir ömür boyu Rablerine bir dua hayatı yaşarlar. Ve bundan sonra bir savaş konusu gündeme gelecek. Müslümanlar böyle bir kulluk, böyle bir dua hayatı yaşarlarken birden bire bir savaş ortamında bulurlar kendilerini. Çünkü onların hayatlarını belirleyen kendileri değil Allah’tır. Dünyada Allah için ve Allah’ın belirlediği yasalarla bir hayat yaşayan, Rablerinin tüm emirlerine, arzularına teslim olmuş, iradelerini Rablerine teslim etmiş, Rablerinin seçimini kendileri için seçim kabul etmiş müslümanlar elbette ki kendilerinin tamamen aksine Allah’ı ve O’nun dinini kabul etmeyen, Allah’tan gelen hayat programını kabul etmeyen, kendi hevâ ve heveslerince bir hayat yaşamak isteyen kâfirlerle karşı karşıya geleceklerdir. Biz ne Allah’ı, ne O’nun kitaplarını, ne O’nun elçilerini kabul etmiyoruz. Biz kendi hayatımızı kendimiz yaşarız. Kendi hayat programımızı kendimiz belirleriz. Kendi kitabımızı kendimiz yazarız. Kendi İlâhımızı kendimiz seçeriz. Kendi örneklerimizi, kendi peygamberlerimizi kendimiz seçeriz. Kendi hukukumuzu kendimiz yaparız diyen kâfirlerle müslümanlar elbette karşı karşıya geleceklerdir. Bu kaçınılmazdır. Çünkü yeryüzünde kâfirler, sırf Allah’a iman ettikleri için Müslümanlardan nefret etmektedir. Öyleyse bilelim ki küfürle iman ehli arasındaki savaş kıyâmete kadar sürecektir. Yeryüzünde küfür ve iman taraftarı olduğu sürece bu savaş asla bitmeyecektir. Müslümanlar bu savaştan çekilseler bile, hak bâtılla mücâdeleye girmekten vazgeçse bile bâtıl onları yok edinceye kadar bu savaşı sürdürecektir. İmanla küfür tıpkı geceyle gündüz gibidir. Birinin varlığı diğerinin yokluğuna bağlıdır. Onun içindir ki dün de, bugün de kâfir budur. Eğer ellerinden gelse, güçleri yetse, yeryüzünde bir tek müslüman kalmayacak biçimde sizleri dinlerinizden döndürmeye ve sizi yok etmeye çalışırlar. Yeryüzü kâfirlerinin hepsi yeryüzünde müslümanın varlığına asla tahammül edemezler. Hattâ bu kâfirler işte görüyoruz, İslâm’ı hiç bilmeyen, tanımayan sadece adı müslüman olan, sadece atalarından kalma bir kısım âdetleri din diye yaşamaya çalışan insanlara bile tahammül edemiyorlar. Adı Ahmed, Mehmed gibi müslüman adı olan, ama kafası demokrat ve laik olan insanların varlığına bile tahammülleri yoktur. Yıllardır dünyanın her yerinde müslüman kanı döküyorlar kâfirler. Müslümanlar onlardan bir tek kâfiri öldürdüğü zaman hemen feryadı basıyorlar, bu müslümanlar adam öldürüyor! Bunlar barbarlar diye. Kendilerinin son elli yılda öldürdükleri müslümanın sayısını bile bilmek mümkün değildir. Kendileri oluk oluk müslüman kanı akıtırken, müslümanları yok etmek ve öldürmek için silahlanırken, müslümanları silahtan tecerrüt etmeye çalışıyorlar. Bu kafilerin her çağda tek hedefleri yeryüzünde İslâm’ın ve müslümanların mevcut olmamasıdır. İslâm’ın ve müslümanın varlığı bu kâfirlerin korkulu rüyasıdır. Bunlar şunu kesinlikle biliyorlar ki, yeryüzünde İslam varsa küfür asla yaşayamaz. Yeryüzünde az da olsa bu dine inanan, bu sistemi uygulayan, Allah’a inanan bir Müslüman topluluk bulundukça onlar bâtıl yollardan, zulüm ve fesatlarından asla emin olamazlar. Çünkü müslümanın varlığı gecenin zifiri karanlığını ortaya çıkaran gündüzün varlığı gibidir. Onun içindir ki kâfirler yeryüzünde bir tek müslümanın varlığına bile tahammül edemezler ve şu anda tüm çıplaklığıyla müşahede ettiğimiz gibi müslümanları yok etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Hattâ yeryüzünde bir tek Müslüman kalmayıncaya kadar bizim savaşımız sürecektir diyor adamlar. Bu savaş kıyâmete kadar sürecektir. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana bu hep böyle olmuştur. Bu birinci gerçek. Yine tarih boyunca değişmeyen ikinci bir gerçek daha vardır. O da Hz. Adem bu yana hiç değişmeyen bu iman-küfür savaşında Allah’a iman eden, Allah safında yer alan müminlerin sayısı her zaman az olurken, Allah’la, Allah’ın diniyle, Allah’ın sistemi ve Allah safında yer alan mü’minlerle savaşa tutuşanlar, Allah taraftarlarına hayat hakkı tanımayan kâfirler sayısal yönden, güç yönünden her zaman fazla olmuştur. Tarihte iman ve küfür cephesinin ilk oluştuğu Hz. Adem torunlarından Hz. Nuh döneminden günümüze kadar çok az istisnai durumlar hariç bu hep böyle olmuştur. Kâfirler mü’minlerin üç-beş katı olmuşlardır. Kâfirler karşısında iman cephesi gerek sayısal, gerek ekonomik, gerek siyasal ve gerekse askeri güç olarak hep azınlıkta olmuşlardır. Rabbim işte bu azınlıkta olanlara şöyle buyurmuştur Ey kullarım, ey benim mü’min kullarım, ey tercihlerini benden yana kullanan, iradelerini bana teslim eden kullarım. Haydin benim ve dinim uğrunda, benim ve sizin düşmanlarınızla, benim safımda, benim desteğimde savaşın. Size hayat hakkı tanımayanların yeryüzün-de fitne ve fesatları bitene kadar onlarla savaşın. Siz benim emrimle yürüyün, ben sizin arkanızdayım. Endişe etmeyin, ben sizi mutlak galip getireceğim. Bakın bundan sonraki âyetlerinde de bu konuyu şöyle gündeme getirir. Yeryüzünde güçlerine, kuvvetlerine güvenerek Allah’a kafa tutan, Allah taraftarlarına hayat hakkı tanımayan kâfirlerin Allah safında yer alan mü’minler karşısında mutlak akıbetlerini gözler önüne seren bir âyet. Safında yer alan mü’minlere destek, kâfirlere de müthiş bir tehdit oluşturan bir âyetle söze başlıyor Rabbimiz. Ama yine Rahmeti bol olan Rabbimizin sonsuz rahmeti, merhameti gereği kâfirlerin kiminle savaştıkları konusunda akıllarını başlarına getirici ve kesin helâk olacakları Rableriyle tutuştukları bu savaştan vazgeçirici bir muhtıra, bir ültimatom, bir uyarıdır bu. Müslümanlara da, ey müslümanlar, sizler kiminle beraber olduğunuzu, kimin safında savaştığınızı, kimin desteğinde olduğunuzu iyi anlayın, her şart altında Allah’ın mutlak galip geleceğini iyi bilin de kâfirlerle her şart altında savaştan geri durmayın. Böyle bir savaşta zâhirî güç ve kuvvet sahiplerinin yanında değil de yalnız Allah safında yer alın diyen bir âyet. Bakın Allah şöyle buyuruyorBir sonraki ayet “Râbbenê inneke cêmi’ûn-nêsi li-yevmin lê râybe fî’h” Geleceğinden kuşku duyulmayan o günde sen insanlığı bir araya toplayacaksın ey Rabbimiz “innAllâhe lê yûğlifûl mî'âd;” Hiç kuşku yok ki Allah vaadinden sözünden dönmez, caymaz. Bu duayı öğrettikten sonra Rabbimiz nasıl bir yürekle kendisine yakaracağımızı, aslında vahye doğru yaklaşabilmek için gerekli olan yüreğe nasıl sahip olacağımızın yöntemini gösterdikten sonra şimdi bu yüreğe sahip olamadıkları için inkâr edenlerin durumuna geçiyor ve diyor ki;Bir sonraki ayet 7 Kur'an'daki tüm dua âyetlerinin maksadı Allah'tan istemeyi öğretmektir.
Meal Ayet Arapça اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ Türkçe Okunuşu * Elleżîne kâle lehumu-nnâsu inne-nnâse kad ceme’û lekum faḣşevhum fezâdehum îmânen ve kâlû hasbunaAllâhu veni’me-lvekîlu 1. Ömer Çelik Meali Onlar ki, bazı kimseler kendilerine “Düşmanlar sizinle savaşmak üzere ordular topladı, onlardan korkun!” dediklerinde, bu onların imanını bir kat daha artırdı da “Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir!” mukabelesinde bulundular. 2. Diyanet Vakfı Meali Bir kısım insanlar, müminlere Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!» dediler. 3. Diyanet İşleri Eski Meali İnsanlar onlara "Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun" dediler. Bu, onların imanını artırdı da "Allah bize yeter. O ne güzel Vekil'dir" dediler. 4. Diyanet İşleri Yeni Meali Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. 5. Elmalılı Hamdi Yazır Meali İnsanlar onlara "Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir". 6. Elmalılı Meali Orjinal Meali onlar ki nâs kendilerine haberiniz olsun nas sizin için tahşidat yaptılar onun için onlardan korkun dediler de bu kendilerinin iymanlarını artırdı Allah yetişir bize o ne güzel vekil» dediler 7. Hasan Basri Çantay Meali Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, o halde onlardan korkun» dedi de bu söz onların îmaanını artırdı ve Allah bize yeter. O, ne güzel vekildir dediler. 8. Hayrat Neşriyat Meali Onlar ki, bir kısım insanlar kendilerine “Şübhesiz insanlar düşmanlarınız, gerçekten size karşı toplandılar; işte onlardan korkun!” dediler de bu onların îmanlarını artırdı ve “Allah bize yeter! Ve O ne güzel Vekîldir!” dediler. 9. Ali Fikri Yavuz Meali Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine “- Düşmanlarınız size karşı ordu hazırladı, o halde onlardan korkun.” dedi de bu söz onların imanını artırdı ve üstelik “- Allah bize kâfidir ve O ne güzel vekildir”, dediler. 10. Ömer Nasuhi Bilmen Meali Onlar ki, nâs onlara Halk sizin için kuvvet topladılar, artık o düşmanlardan korkunuz dediler de bu onların imânını artırdı ve Allah Teâlâ bizlere kâfidir ve O ne güzel vekîldir,» dediler. 11. Ümit Şimşek Meali Onlar öyle kimselerdir ki, halk onlara “İnsanlar size karşı toplandı; onlardan korkun” dediği zaman, bu onların imanını arttırdı ve dediler ki “Bize Allah yeter; ne güzel vekildir O.” 12. Yusuf Ali English Meali Men said to them "A great army is gathering against you" And frightened them But it only increased their Faith They said "For us Allah sufficeth, and He is the best disposer of affairs." Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Âl-i İmrân Sûresi 173. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.
Error 522 Ray ID 7383d8850ac0bbbc • 2022-08-09 221508 UTC FrankfurtCloudflare Working Error What happened? The initial connection between Cloudflare's network and the origin web server timed out. As a result, the web page can not be displayed. What can I do? If you're a visitor of this website Please try again in a few minutes. If you're the owner of this website Contact your hosting provider letting them know your web server is not completing requests. An Error 522 means that the request was able to connect to your web server, but that the request didn't finish. The most likely cause is that something on your server is hogging resources. Additional troubleshooting information here. Cloudflare Ray ID 7383d8850ac0bbbc • Your IP • Performance & security by Cloudflare
Error 522 Ray ID 7383d8823fe6929b • 2022-08-09 221508 UTC FrankfurtCloudflare Working Error What happened? The initial connection between Cloudflare's network and the origin web server timed out. As a result, the web page can not be displayed. What can I do? If you're a visitor of this website Please try again in a few minutes. If you're the owner of this website Contact your hosting provider letting them know your web server is not completing requests. An Error 522 means that the request was able to connect to your web server, but that the request didn't finish. The most likely cause is that something on your server is hogging resources. Additional troubleshooting information here. Cloudflare Ray ID 7383d8823fe6929b • Your IP • Performance & security by Cloudflare
ali imran 173 ayet fazileti