Budönemde resimlerde daha ayrıntılı çizimler ve gerçekçi bir yaklaşım görülür.Resim konularında kızlar ve erkekler arasında farklılıklar gözlemlenir. Doğum günün de sana ne hediye vereceğimizi düşünürken,o güzel yüreğine kendinle ilgili istediğin her şeyi paylaşabileceğin,yeni arkadaşlar edineceğin bu
baharıngelişi ile ilgili hikaye ♡♡♡ Açıklama: Günün birinde yemyeşil dut yapraklarının arasında, bir kelebek ailesi gelmiş dünyaya. Hepsinin amacı, kısa ömürlerinin tadını doya doya çıkarmak için bir an önce harekete geçmekmiş. Hemen bir araya gelip konuşmaya başlamışlar.
Kaynamayabaşlar içinizde, önce sohbetten uzaklaşmaya çalışır masaya dökülen kırıntıları toplmaya başlarsınız. Olmadı konuyu masadan uzaklaştırmaya, siyasete, havalara, baharın nasıl da gelemediğine çekmek ister bir türlü dümeni o tarafa kıramazsınız. Öyle ahh keşke bunları demeseydim gibi değil de; söylemesem
Çünküyemek su ve güvenlik için yola çıkan yüzbinlerce Somalili Kenya topraklarındaki Dadaab Kampı’na yürümeye devam ediyorlar. Yürümek kelimesini lafın gelişi kullanmadık. Çünkü gerçekten yürüyor açlık çeken yüzbinler. Kimi 100, kimi 300 kimileri ise 850 kilometre mesafeyi yürüyerek geliyorlar.
21Mart 2019 günü neler yaşanacak? 21 Mart ekinoksu nedir, özellikleri neler? İlkbahar ekinoksu kısaca çiçeklerin açması yanı havanın ılınması anlamına gelmektedir. Ekinoks güneş ışınlarının ekvatora dik gelmesi sonucunda aydınlanma çemberinin kutuplardan geçtiği an olarak tarif edilir. İşte İlkbahar ekinoksu hakkında merak edilenler.
cash. Hep derim, tarih derslerini filmler eşliğinde öğretseler ne çok akılda kalır. Vahşi bir ders aslında tarih. Savaşları ezberler durururuz. Tarihlerini, yerlerini ve kazananların bilgisiyle beraber, bir kutu oyunu veya bir maç sonucu gibi algılanarak. İnsanlık dramı hiç dahil edilmez içine. Dünya tarihi savaşlarla dolu elbette bunları öğreneceğiz ama bu şekilde sanki savaşları benimsemiş de oluyoruz çocuk yaşlarda, çok normalmiş gibi. Etkilerini anlatmıyorlar derslerde, yaşanan acıları, kayıpları, psikolojik olarak nesilden nesile süren etkilerini. Filmler de gerçeğe yakın olarak görüyor ve hissediyoruz oysa, içselleştirebiliyor, kendimizi o savaşta yer almış bulabiliyoruz. Neyse Sinemada tarihi filmler okadar çok ki, her döneme ait bir film bulmak mümkün. Ben de şans eseri,18. yy Avrupası'nda geçen üç biyografik - tarihi film izledim peşpeşe. Fransız Devriminin Avrupa'daki etkilerini farklı yaklaşımlarla ve hikayelerle, tarihte varlıklarıyla büyük yer edinmiş kişilerin yaşam öyküleri yoluyla izleyince pek çok şey öğrenmiş oldum hem de Hatta daha da çok merak ettim detayları, bu yüzden 1989 Fransa yapımı "La révolution française" var sırada izleyeceğim. Filmlere geçmeden önce Fransız İhtilali dönemindeki siyasi gelişmeleri biraz özetliyim Fransız İhtilali tüm dünya tarihi için de bir dönüm noktasıdır çünkü uzun zamandır gelişen burjuvazi bu devrimle iktidarı mutlak bir biçimde ele geçirmiştir. Aydınlanma filozoflarının Montesquie, Voltair, Rousseau, Diderot.. etkilerinin yanında İngiliz Halklar Bildirgesi, John Locke’nin fikirleri ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi burjuvaları hareketlendirmiştir. Fransa, Kuzey Amerika’daki tüm kolonilerini Yedi Yıl Savaşları sonunda imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere'ye kaptırmıştı. 1774 yılında Onüç Koloni'nin başlattığı Amerikan Bağımsızlık Savaşı 1776 yılında bağımsızlık ilanıyla sürmüştü. Fransa ise bu çatışmalara büyük boyutlarda mali destek vererek dolaylı olarak katılmıştır. Bu savaş harcamaları ve giderek artan saray masrafları dolayısıyla Fransız monarşisi de mali yönden tükenmişti. 1789 yılında XVI. Louis, soylulardan toprak mülkiyeti üzerinden vergi istediğinde; soylular, parlamentonun toplanmasını istediler. Parlamentonun toplanmasıyla orta sınıftan halk, özellikle varlıklı sınıflar, monarşiye karşı savaş açtılar. Orta sınıf, 14 Temmuz1789 günü Bastille hapishanesine saldırdı. Hapishane ele geçirilip mahkûmlar salındı. 1791 yılında bir kurucu meclis toplandı ve İnsan ve Yurtdaş Hakları Bildirisi yayınladı. Ardından anayasa hazırlayarak monarşinin yetkilerini sınırlandırdı. 1792'de cumhuriyet ilan edildi. Sadece 1793 ile 1794 yılları arasında Jakoben devrimci diktatörlüğü ile arasında kişi Giyotin ile idam edildi. 1793'te dış güçlerle ittifak yaptığı için kral XVI. Louis idam edildi. Kraliçe Marie Antoinette vatan hainliği suçundan idam edildi. Fransız Devriminin Liderleri Maximilien de Robespierre 1758 - 1794 Louis de Saint-Just 1767 - 1794 Jean-Paul Marat 1743 - 1793 Georges Jacques Danton 1759 - 1794 Camille Desmoulins 1760 - 1794 Marie Antoinette 2006 Yönetmen Sofia Coppola Oyuncular Kirsten Dunst, Jason Schwartzman, Judy DavisAvusturya imparatorunun kızı Marie Antoinette'in 14 yaşında ittifak sağlamak amacıyla Fransız veliaht 16. Louis ile evlenmesi ile başlıyor film. Tarih 1768. Güzelliğiyle, neşesiyle ve sıcakkanlılığıyla herkesi büyülerken henüz 16 yaşındaki eşinin birtürlü dikkatine çekemeyen Marie Antoinette Versailles Sarayı'nda kraliçeliğe doğru uzanan bir yaşam macerasına başlar. Film Fransız İhtilalinin başlangıcıyla Marie Antoinette ve kocası Kral 16. Louis'nin Sarayı terketmesiyle son buluyor. Yaklaşık 20 yıl boyunca Marie Antoinette'in Saraydaki ihtişamlı yaşamında nasıl bencil bir yaklaşıma sahip olduğunu, halk tarafından neden sevilmediğini, kraliçelik döneminde politikaya ve ülkenin yönetimine kayıtsızlığının sebeplerini görüyoruz. Tarihe geçmiş ünlü sözü "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" 'in ve hakkında yazılan ve çizilen pk çok çirkin yakıştırmanın halk tarafından neden uydurulduğunu anlıyoruz. Fransa'ya gelin giderken annesinin Marie Antoinette'e tembihlediği gibi "Fransız halkı melek gibi bir kraliçemiz var" desinler sözü belki gerçek olabilecekti, fakat sarayın ihtişamlı ve savurgan yaşam tarzına uyarak, içki, kumar ve gösterişle kendini ifade etmeye çalışan Marie Antoinette, kocası 16. Louis'in beceriksizce ve pek çok hatalı kararlarla ülkeyi yönetmesi ve Fransa'yı borç batağına sürükleyerek halkın sefaletine sebebiyet vermesi dolayısıyla giyotinle hayatları son 1983 Yönetmen Andrzej Wajda Oyuncular Gérard Depardieu, Wojciech Pszoniak, Anne Alvaro Sene 1794. Fransız İhtilali gerçekleşmiş ve Jakobenlerden kurulu komitenin verdiği kararlarla sürekli infazlar yapılmakta ve Fransa'da terör dönemi yaşanmakta. Jakobenlerin önde gelen isimleri ise devrimciler Robespierre, Mirabau ve Marat. Halk hala sefalet ve açlık içinde. İhtilalin en önemli isimlerden biri ve halkın gözünde kahraman olan Danton, devrimcilerin yaptıkları infazlardan ve yeniden oluşturdukları diktatörlük benzeri sistemden ayrılmış ve "İnsaflılar Grubu"nu kurmuştur. İhtilali birlikte gerçekleştiren Danton ve Robespierre'in fikir ayrılıkları, komitenin Danton ve yandaşlarını tutuklama kararı ve yargı süreci anlatılıyor filmde. Robespierre'in eski arkadaşı hakkında vermesi gereken karar vardır ve bu çelişkili karar ile kendi dahil tüm ihtilalcilere zarar verebileceğini bilmektedir. Komitenin baskısı ile Roberspierre Danton'u karşısına alır ve devrimcilerin tümünü giyotine götüren süreç Ghosts 2006 Yönetmen Miloš Forman Oyuncular Natalie Portman, Javier Bardem, Stellan Skarsgård Imdb Puanı Mükemmel bir film, çok çarpıcı sahnelerle dolu bir senaryo. Romantizm akımının öncülerinden kraliyet ressamı Goya'yı merkeze oturtarak hazırlanmış senaryoda İspanyol engizisyonun karanlık dönemi konu alınmakta. Acımasız Engizisyon Mehkemelerinin Hıristiyan karşıtı olduğunu düşündükleri insanlara işkenceyle her türlü ssuçlamayı kabul ettirdikleri ve insanlık dışı hapis yaşamlarını hatırlatılıyor. Goya yaptığı sert eleştriler çizimler ile engizisyonu çok rahatsız etmektedir. Yahudi avına çıkmış olan engizisyon üyleri şüpheli gördükleri herkesi sorguya almaktadır. Goya'nın ilham perisi ve aynı zamanda çok zengin bir tüccarın kızı olan İnes'de sorguya alınır. Goya her nekadar rahip Lorenzo'ya yalvarsa da Ines'ı kurtamayı başaramaz. Rahip Lorenzo ise Ines'in babası tarafından engizisyon işkence yöntemleri ile ilgili öyle büyük bir ders alırki İspanya'yı terk etmek zorunda kalır. 20 yıl sonra Napolyo'nun İspanya'yı işgali sonucu engizisyon ve Krallık son bulur. Rahip Lorenzo İspanya'ya geri dönmüştür, Goya ise artık sağırdır. Goya, Lorenzo ve Ines'i biraraya getiren sürpriz gelişmeler olmuştur. Goya'nın çizimlerinden bazı örnekler,
Yorum yazarak Haberma Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haberma hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Anadolu Ajansı AA, İhlas Haber Ajansı İHA, Demirören Haber Ajansı DHA, Anka Haber Ajansı ANKA tarafından servis edilen tüm haberler Haberma editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haberma değil haberi geçen ajanstır. Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın. Yorum yazarak Haberma Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haberma hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Anadolu Ajansı AA, İhlas Haber Ajansı İHA, Demirören Haber Ajansı DHA, Anka Haber Ajansı ANKA tarafından servis edilen tüm haberler Haberma editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haberma değil haberi geçen ajanstır.
Eski Mısırlılardan Sümerlilere kadar tarihte birçok toplum tanrılara kurban vermek, bazen de baharın gelişini kutlamak için eğlenceler düzenlerdi. Durum günümüzde de değişmiş sayılmaz. Eğlenmek, hasat kutlamak vb. daha nice şey için dünyada ve Türkiye’de festivaller düzenleniyor. Biz de sizler için Rio’nun çılgın festivalinden İstanbul sokaklarına, tarihin derinliklerinden günümüze, festivallerin öyküsünü derledik… Festivaller, günümüz dünyasının en büyük turistik faaliyetlerinin başında geliyor. Her yıl milyonlarca insan Rio, Valencia, Washington, Delhi gibi şehirlere sadece festivallere katılmak için ziyarete gidiyor. Festivaller birçok şehir için ise marka olmak, tanınmak ve turist çekmek için önemli bir fırsat. Rio gibi sadece festivalle hatırlanan ve bununla birlikte sahillerini bütün dünyaya pazarlama fırsatı yaratan ve marka haline gelen şehirler var. Birçok şehir bazen kente özgü ürünlerini pazarlamak, bazen kültürel bir değeri dünyaya tanıtmak ve turistik bir artı değer yaratmak, bazen de ticari bir faaliyeti desteklemek veya marka şehir olmak için festival düzenliyor. Bazı festivaller ise katılımcılar için yemek içmek, şarkılar söylemek ve dans etmek için bir fırsat ve iyi bir tatil zamanı. İyi de bu iş nasıl başladı? İnsanoğlu “Hadi biraz eğlenelim ve müzik dinleyelim, festival yapalım” mı dedi, yoksa işin kökeni farklı mı? Peki ya festival adı nasıl ortaya çıktı? Her zaman yaptığımız gibi yine gelin biraz işin tarihçesine girelim ve sonra dünyaya nasıl yayıldığına bakıp, tümden Türkiye’ye gelip, bizim şehirlerimize ışık tutalım. TANRILARA KURBAN… Festivaller de birçok insan icadı gibi hayatta kalma çabasının ve toplumsal düzeni sağlama isteğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Geçmişin pagan toplumları bazen bolluk ve ideal iklim şartları için, bazen de deprem, sel gibi doğal afetlerden korunmak için pagan tanrılarına adak kurban etmişler ve festivaller düzenlemişlerdir. Bazen de kazanılan savaşlardan sonra yine şükran amacıyla eğlenceler düzenlenmiştir. Medeniyetin Mezopotamya, Anadolu ve Mısır’da geliştiğini aklınızda tutarsanız, ilk festival kalıntılarına da bu bölgede rastlandığını anımsarsınız. Mısır’ın Luksor şehrinde bulunan Karnak Tapınağı’nın duvarları, tarihe açılan gizli bir kapı gibidir. Duvarlarda Tanrı Ra adına düzenlenen bir festivale dair çizimler bulunur. Çizimlerde, her yıl nehrin suları yükselmeden önce, renkli kıyafetler giydirilen firavun ve ailesinin, Luksor Tapınağı’ndan Karnak Tapınağı’na doğru, bir tahtırevan üstünde insanların omuzlarında taşındığı resmedilir. Bu festival esnasında Nil Nehri kenarında geceler boyu yenilir ve içilir. Nil, Mısır için hayat veya ölüm demektir ve ona hükmeden Amun Ra, kutsanırken toplum da bir norm etrafında, ortak bir “idea” için bir araya gelir. Ayrıca yine antik Mısır’da Ramses III, Libyalılar ile yaptığı savaşı kazandıktan sonra Luksor’da bir festival düzenlemiştir. Ayrıca Mezopotamya’da yapılan çalışmalar 4 bin yılında Sümerliler tarafından Akitu adında şenlikler yapıldığı gösteriyor. Yazıyı bulan Sümerliler bu şenlikleri de tabletlere işlemişti. Tabletleri okumayı başaran arkeologlar, Akitu şenliklerinin Tanrılarla kötü ruhlardan kurtulmak için yapılan anlaşmaları kutlamak için yapıldığını belirtiyorlar. Yine yazıtlardan doğanın yeniden canlanmasının da kutlandığı anlaşılıyor ki, Akitu şenliklerinin bugün Mezopotamya bölgesinde kutlanan Nevruz gibi birçok şenliğin de atasıdır ve buradaki şenliklerde Sümerler de tiyatronun da doğmasına neden olmuştur. Tabii her festival yemek, içmek, müzik değil, zira Güney Amerika’nın eski uygarlıkları Mayalar ve Aztekler şenlikler zamanı tanrılara kurban verirlerdi. Bu kurban hayvanlardan değil, en güzel çocuklar arasından seçilirdi. O nedenle her festival bir ölüm demekti. Rivayet odur ki, Tamp Nameorun’un açılışı için 300’den fazla kurban verilmişti. TÜRKLER’İN BAYRAMI Dünya’da bunlar olurken Orta Asya’da Türkler kendi festivallerini kutlamaktaydı. Kaşgarlı Mahmut’un 11. yüzyılda kaleme aldığı Divan’ında ilk defa “bayram” kelimesinden bahsedilir. Kaşgarlı Mahmut’a göre kelimenin aslı “bedhrem”dir ve ilk defa Oğuzlular “beyrem” olarak kullanmışlardır. Genelde göçebe bir hayat süren Türkler baharın gelişini büyük şenliklerle kutlarlardı. Bu eğlenceler genelde bayram yerlerinde yapılır, alana büyük bir ateş yakılır, çiçeklerle süslenirdi. Bayram zamanı atların kullanıldığı yarışmalar gerçekleştirilir, çeşitli müsabakalar organize edilir ve kazanlarda yemekler pişirilirdi. Bu eğlence anlayışı Türk topluluklarının genişleyip dünyaya dağılması, farklı inanç ve kültürlerden etkilenmesiyle birlikte biraz form değiştirdi ama günümüze kadar yaşamaya devam etti. Bugün hala Kırgızların Pamir dağlarında oynadığı kökböri oyunu, Anadolu’da oynanmaya devam eden cirit oyunu, Edirne’de düzenlenen yağlı güreşler ki bir benzeri her yıl Moğolistan’da düzenlenir ve bütün Türk dünyasında kutlanan Nevruz bayramları bugüne ulaşmış Türk oyunlarıdır. Domates Festivali- İspanya Kiraz Çiçeği Festivali Venedik karnavalı Holi Festivali Kırgız Festivali Çin Yeni Yılı Festivali Ateş festivali İskoçya Büyükçekmece Festivali Yeni Delhi-Holi Festivali FEAST’TEN FESTİVALE Peki, Türklerin bayramları ile bugünün festivalleri arasında nasıl bir benzerlik var? Şarkı, türkü, yeme içme, süsleme, oyunlar, bütün bunlar birer festival. Bundan daha ötesi festivallerin de kökeni bayramlardır. Zira “feast” kelimesi Latince bayram anlamına gelir. Pagan inanç döneminde dünyanın geri kalanındaki gibi kutlamalar yapan Latin dünyası Hristiyanlıktan sonra, yortular, noel gibi dini günleri festival olarak kutlamaya başlamıştır. Festival ilk olarak Latin dünyasında 14. yüzyılda kelime olarak ortaya çıkmıştır ve ilk kullanımı inanç bayramını tarif etmektedir. İngilizce kayıtlara ise “festifall” olarak da ilk 1300’lü yıllarda girmiştir. Ama zaman içinde sanat, müzik, spor gibi birçok alanda gerçekleştirilen etkinlikler festival adını almaya başlamıştır. Günümüzde ise kelime o kadar genişlemiştir ki, içinde eğlence, tanıtım veya yemek içmek olan her etkinlik neredeyse festival adını almıştır. Ama festivalin olmazsa olmazı renktir… RİO’DAN YENİ DELHİ’YE FESTİVALLER Bugün dünyada neredeyse günün her saati dünyanın bir şehrinde festival vardır. Bunlardan bazıları ise oldukça popülerdir ve dünyadan her yıl milyonlarca kişinin bu şehirlere ziyaret etmesine sebebiyet verir. Bundan en meşhuru herkesin bildiği Rio Festivali. Rio için “renk” kelimesi hafif kalır, rengarenk kelimesi bile onu tam tanımlamaz. Samba okullarının dansçılarının bandolar eşliğinde, bir birinden yaratıcı tasarımlarla Marquês de Sapucaí Caddesi’nde yaptıkları festival geçişi ile bilinen Rio bugün her ne kadar alkol ve çıplaklıkla gündeme gelse de, onun da kökenin de bir inanç yatıyor. Hristiyanlık inancına göre Paskalya döneminde 40 gün boyunca hayvansal gıdalar yenmeyerek oruç tutulur. Rio Karnavalı da 1973 yılında ilk bu amaçla başlanmış ama sambacıların rekabeti yıllar içinde festivali bugünkü haline getirmiş. Ama renk denince ilk akla gelen yer elbette ki Rio değil değil, Yeni Delhi veya Goa’daki Holi Festivali. Hindu inancına göre Tanrı Krishna henüz bir çocukken karanlığın efendisi şeytan Pootna onun canına kastetti ama başarılı olamadı ve öldü. Onun öldüğü gün ise bugün Hindistan’ın birçok yerinde bayram olarak kutlanıyor. Aslında bu hikâyedeki birçok imge muhtemel ki simgesel, aynı Mısırlılar da ve Türkler de olduğu gibi kış ve yağış ölümü ve şeytanı temsil ederken, bahar hayatı ve aydınlanmayı temsil ediyor. Hindistan’ın farklı bölgelerinde genelde kışın bittiği baharın başladığı dönemde kutlanan Holi, renkli boyaları ile meşhur olmuş bir festival. En bilinen kutlamaların yapıldığı Yeni Delhi’de müzik de festival coşkusuna eşlik ediyor. İnsanlar festival boyunca çocuklar gibi boyanarak ve birbirlerine boyalar fırlatarak kutlamalar yapıyorlar. Tabii burada her rengin de bir anlamı var. Yeşil bereketi, sarı optimizmi, kırmızı enerjiyi, mavi güven ve sadakati, pembe ise aşk ve tutkuyu sembolize ediyor. DÜNYADAKİ FESTİVALLER Günden güne yaygınlaşan ve dünyanın her yerinde yapılmaya başlanan tüm festivalleri teker teker anlatmaya kalksak, bir dergi değil kitap çıkarmamız gerekir. Biz sizlere bu alanda başarıya ulaşmış olanları sıraladık. Japonya’da Kiraz Çiçeği Festivali, Hristiyan dünyasında kutlanan Cadılar Bayramı, New Orleans’da kutlanan Mardi Gras, Tayland’daki Full Moon Partisi, İtalya’daki Venedik Karnavalı, İspanya’daki Domates Festivali, Münih’deki Octoberfest, Çin’deki Yeni Yıl Festivali gibi çok ünlü festivaller var. Büyük bir çoğunluğu kışın bitişi ve baharın gelişi ile ortaya çıkmış festivallerin bazıları bugün bir pazarlama parçası olarak dünyada şehirlere hizmet ederken insanları eğlendiriyor… PEKİ, TÜRKİYE’DEKİ FESTİVALLER? Türkiye deyince akla ilk gelen ve en yaygın festival Nevruz bayramıdır. Türklerin Orta Asya’dan getirdiği ve halen kutlanan en uzun soluklu festival kesinlikle Nevruz’dur. Ama sadece bir bölgede, geniş bir topluluk tarafından kutlanmak yerine, biraz kültürel ve inançsal değişimlerle birlikte genelde her köy ve kasabada tek tek kutlanıyor. Bunun dışında her ne kadar festival adını kullanmasak da bizdeki Kurban ve Ramazan bayramları da birer festival niteliğinde. Tabii daha çok köylerimizde bu formda kullanıyor, şehirlerimizde ise tatil fırsatı olarak görüldüğü için bir festival formunda değil. Bu bayramların dini yönlerini de ele aldığınızda, kurulan salıncaklar, yeme içme zenginlikleri, aileleri bir araya getirmesi gibi özellikleri ile dünyanın farklı bölgelerinde kutlanan festivallerle aynı formda olduğunu görürsünüz. Tabii Ramazan Bayramı’nda bir deniz kenarına tatile gider, ayaklarınızı uzatır kitabınızı okursanız, bu güzel bir dinlenme molası olsa da form olarak festival değildir. BÜYÜKÇEKMECE FESTİVALİ… Bayramlar ve nevruz gibi geniş kitleler tarafından kabul edilen festivallerin dışında Türkiye’nin birçok şehrinde, bazen şehre sanatsal bir değer kazandırmak, bazen kültürel ve coğrafi değerleri tanıtmak, bazen de ticareti canlandırmak amacıyla çeşitli festivaller düzenleniyor. Bilecik’teki Kiraz Festivali, Denizli Acıpayam’daki Kavun Festivali, İstanbul Film Festivali, Bolu Yemek Festivali gibi… İşte bu festivallerden bir tanesi, İstanbul’da düzenlenen ve son günlerde dikkat çeken Büyükçekmece Belediyesi’nin düzenlediği ve Dünya Festivaller Birliği CIOFF tarafından yedi kez dünyanın en iyi festivali seçilen Uluslararası Büyükçekmece Kültür ve Sanat Festivali. Her yıl 64 Ülkeden gelen 1500 kültür ve sanat elçisini en iyi şekilde ağırlayan Büyükçekmece Belediyesi, bu yıl 19’uncusunu düzenlediği festivalin startını tarihi Mimar Sinan Köprüsü üzerinde ışık, ses ve su gösterileriyle verdi. Görünen o ki, “Sevgi birbirimize, barış hepimize” sloganı ile 64 ülkeden ağırladığı misafirlerine keyifli ve bir o kadar da kültür dolu anlar yaşatan Büyükçekmece Belediyesi, Türk toplumunun kültür hayatına katkı sağlamak için elinden geleni yapıyor. Biz de, dünya ülkelerinin turizm fırsatı olarak değerlendirdiği festival kavramının önemini anlayan ve ülkemizde başarı ile hayata geçiren herkese okuyucularımız adına teşekkürü borç biliyoruz. NOTLAR Japonya Kiraz Çiçeği Festivali Japoncası Sakura olan kiraz çiçekleri, meyve vermeyen, sadece çiçek açan ve o çiçeklerini de 2 hafta içinde döken bir ağaç. Bu yüzden de hem güzelliği, hem de hızlı bir şekilde ölümü sembolize ettiği söylenir. Yani Japon kültüründe ölüme bakış açısını gösteren bir çeşit felsefedir. *Venedik Karnavalı’nın, 13. yüzyılda şehri etkileyen veba salgınından sonra başladığı düşünülüyor. Salgından etkilenen ve vücutları tahrip olan insanlar uzun kostümler giyerek ve maske takarak şehirde dolaşırlarmış. Zamanla bu kıyafet ve maskeler daha renkli olmaya başlamış. *Her yıl Ocak ayının son Salı gününde İskoçya’nın en kuzeyindeki Shetland Adaları’nda bulunan Lerwick kenti, Viking’lere uzanan tarihini büyük bir ateş festivali ile kutluyor. DÜNYANINENÜNLÜ FESTİVALLERİ 1. Holi / Goa ve Yeni Delhi – Hindistan 2. Rio Karnavalı / Rio de Janerio – Brezilya 3. Venedik Karnavalı / Venedik – İtalya 4. Japonya Kiraz Çiçeği Festivali 5. Full Moon Partisi / Ko Pha-Ngan – Tayland 6. İspanya Domates Festivali La Tomatina / Buñol – İspanya 7. Oktoberfest / Münih – Almanya 8. Up Helly Aa / Shetland – İskoçya 9. Çin Yeni Yılı / Pekin – Çin Halk Cumhuriyeti 10. Mardi Gras / New Orleans – USA Yazı İlyas Yıldız *Bu yazı Marmara Life 2018 / Eylül- Ekim sayısında yayımlanmıştır.
David Hockney Kimdir?Resimden sahne tasarımına, fotoğraftan NFT'ye birçok alanda eserler üretmiş ve üretmeye devam eden David Hockney, 20. yüzyıla damga vurmuş sanatçılardan biri. Çağımızın en tanınmış kişilerinden olan İngiliz sanatçı, Pop Art akımı dendiğinde de akla ilk gelen isimlerden. Hockney'nin "Portrait of an Artist Pool with Two Figures"1972 tablosu, 2018 yılında Christie's Müzayede Evi'nde gerçekleşen açık artırmada 90 milyon dolara satılarak "Yaşayan Bir Sanatçıya Ait En Pahalı Eser" unvanını aldı. 2019 yılında bu unvan, "Rabbit"1986 eserinin 91 milyon dolara satılmasıyla Jeff Koons'a geçti. David Hockney köpeği Ruby ile evi çiziyor, 29 Nisan 2019David Hockney'nin HayatıDavid Hockney, 9 Temmuz 1937'de İngiltere'de dünyaya geldi. Royal College of Art'ta eğitim aldığı dönemde Peter Blake ile birlikte "Young Contemporaries" başlıklı sergide yer aldı ve İngiliz Pop Art döneminin kapıları açılmış oldu. Aslında Hockney'nin erken dönem eserleri, ilhamını Francis Bacon'ın eserlerinden ve ekspresyonizmden alıyordu. "Studio Interior 4", 2014David Hockney, kurallara uymayı reddeden karakterini okul hayatında da gösteriyordu. Royal College of Art'tan mezun olabilmek için bir deneme yazması gerekiyordu. Ancak Hockney, yalnızca eserleri üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini düşünerek bunu reddetti. Royal College of Art, sanatçının büyüyen ününü ve yeteneğini göz önünde bulundurarak, yönetmelikte değişikliğe gitti ve Hockney'e final denemesini yazmamış olmasına rağmen diplomasını verdi."Seven Trollies, Six and a Half Stools, Six Portraits, Eleven Paintings, and Two Curtains", 2018David Hockney, 1964 yılında Los Angeles'a taşındı. İngiltere'nin çoğunlukla soğuk ve kapalı havasından sonra Los Angeles'ın güneşi, canlı renkleri ve sanat dünyasının zirve yaptığı bir dönemde orada bulunuşu Hockney'e, ünlü havuz serisini yaratması için ilham verdi. Canlı renkler ve görece yeni bir teknik olan akrilik ile çalıştı. "Pool on a Cloudy Day with Rain Paper Pool 22", 1978Londra, Paris, Los Angeles gibi pek çok farklı şehirde yaşayan David Hockney, pandemi dönemi de Normandiya'da bir çiftlik evi ve stüdyoda geçirdi. 84 yaşındaki Hockney, sanat üretimine hala devam ediyor ve 2000'lerden beri iPhone ve iPad üzerinden çizimler yapıyor, NFT gibi yeni medyumlarda da eserler üretiyor. "Portrait of Sir David Webster", 1971David Hockney'nin SanatıDavid Hockney, pek çok farklı alanda ve teknikte denemeler yapan bir sanatçı. Baskı tekniğinden sulu boyaya, fotoğraftan tabloya, kağıt hamurundan, iPad'de yaptığı çizimlere ve sahne tasarımına; Hockney'nin üretkenliği, herhangi bir kalıba veya sınıra sığmıyor. O kadar ki bir dönemini büyük oranda havuz resimleri yaparak geçiren David Hockney, "su resmi" yapmayı tuvalle sınırlandırmayıp, Hollywood'daki Roosevelt Hotel'in havuzunu boyayarak, bir "su altı duvar resmi" yarattı. "Peter Getting Out of Nick's Pool", 1966 ve "A Bigger Splash", 1976İlgi alanındaki konuların başında manzara, portre ki çoğunlukla arkadaşlarının portrelerini yapıyor ve köpekleri geliyor. Hockney, 2007 yılında Londra'daki Tate Britain'da gerçekleşen, Turner'ın sulu boya eserlerinin yer aldığı "Hockney on Turner Watercolours" sergisinin küratörlüğünü yaptı. Bir sinestezik olan David Hockney, müzikal notaları renk olarak görebiliyor ve bu özelliğinin en net yansımalarını, Royal Court Theatre ve Metropolitan Opera House gibi önemli enstitüler için yaptığı sahne tasarımlarında izliyoruz. David Hockney, "Turandot" prodüksiyonun yeniden yaratımı ve restorasyonu ile 2017 yılında San Francisco Opera Medal ile ödüllendirildi. "The Arrival of Spring in Woldgate, East Yorkshire in 2011 twenty-eleven", 2011David Hockney'nin EserleriDavid Hockney'nin 2006 yılında milyon sterline satılan "The Splash"1966 tablosu, 2020 yılında açık artırmaya çıkarak milyon sterline yeni sahibinin oldu. "Piscine de Medianoche Paper Pool 30"1978 eseri 2018'de Sotheby's müzayedesinde milyon dolara satılırken, "Pacific Coast Highway"1990 tablosu aynı açık artırmada milyon dolara alındı. David Hockney'nin 1972 yılında dolara sattığı "Portrait of an Artist Pool with Two Figures"1972 resmi, 2018 yılında Christie's Müzayede Evi'nde gerçekleşen açık artırmada milyon dolara satıldı. "Portrait of an Artist Pool with Two Figures", 1972"The Splash", 1966David Hockney, Los Angeles'a ilk taşındığı 1964'ten 80'lere kadar birçok havuz resmi yaptı. Bu havuz ve su tasvirlerinin hepsi birbirinden farklıydı. Aynı veya benzer tarzlarda çizilmiş de olsalar su, hiçbir resimde birbirinin aynı değildi. Bazen donuk ve sert bazen yumuşak ve kırılgan görünüyordu. "The Splash" resminde minimal ve detayların öncelikli olmadığı bir tarz görürüz. Ancak az önce birinin havuza atlamış olduğunu hissettirmek için sudaki sıçrama, köpük ve damlalar inanılmaz bir detaylandırmayla çizilmiştir. "Yaşayan Bir Sanatçıya Ait En Pahalı Eser" unvanını kazanan "Portrait of an Artist Pool with Two Figures" resminde ise güneşin suda yarattığı ışık oyunları ve gölgeler ince ince işlenmiştir. Bu anlatım, suyun akışkanlığını ve yumuşaklığını hissetmemize yardımcı olurken, neredeyse izleyicide mutlulukla karışık duygusal bir his yaratır. Tüm bunları göz önünde bulundurarak sanatçının, suyun değişken doğasını, yenilenme arzusuyla beslenen sanatının adeta yapı taşı haline getirerek, bugün tüm dünyanın tanıdığı David Hockney haline geldiğini söyleyebiliriz. Bu yeniliğe ve denemeye açık olma hali, bugün hala Hockney'nin sanatsal yaklaşımının büyük bir parçası. Royal Academy of Arts'ta gerçekleşen "The Arrival of Spring in Normandy 2020" sergisinden, Mayıs 2021David Hockney'nin Türkiye'deki İlk Sergisi Şimdiye kadar dünyanın dört bir yanında 400'den fazla solo sergi yapan ve 500'den fazla grup sergisinde yer alan David Hockney'nin Türkiye'deki ilk sergisi, "Baharın Gelişi, Normandiya, 2020" ismiyle Sakıp Sabancı Müzesi'nde gerçekleşiyor. Daha önce Londra'daki Royal Academy'de ve Brüksel'deki Bozar'da sanatseverlerle buluşan "Baharın Gelişi, Normandiya, 2020"nin üçüncü durağı Sakıp Sabancı Müzesi. "No. 219", 20 Nisan 2020, iPad resmi, © David HockneyKariyeri boyunca yeni teknolojileri ve sanat yapmanın farklı yöntemlerini araştıran Hockney, 2000'lerden beri iPhone ve iPad ile çizim yapıyor. Söz konusu teknolojik arayışının doruk noktası olan bu sergi, sanatçının baharın gelişini müjdeleyen iPad resimlerinin 116 tanesini içeriyor. Bunların tamamı 2020'de, Covid-19 salgınının ilk dönemi sırasında, Normandiya'daki evinde üretildi. Bu "resimler", Hockney'nin meyve ağaçları, çalılar, çiçek bahçeleri, gölet ve nehirler, tarlalar ve uzak tepelere uzanan bir manzarada çalıştığını; baharın senelik yolculuğunu çıplak ağaçlardan tomurcuk ve çiçeklere, bol yeşil yapraklara kadar yakaladığını gösteriyor. Sergi, baharın başından sonuna bir hikayesi, adeta bir kutlaması niteliğinde ve doğal dünyanın mucizelerini, sürekli yenilenişini, yaşam döngüsünü bize hatırlatıyor. "Baharın Gelişi, Normandiya, 2020" sergisi, 11 Mayıs – 29 Temmuz 2022 tarihlerinde Akbank iş birliğiyle Sakıp Sabancı Müzesi'nde sanatseverlerle buluşuyor.
BAHARIN MÜJDECİSİ Avrasya'nın Ortak Bayramı Nevruz Yeni Eklenen Belirli Gün ve Hafta Yazıları Hayvanların Hayatımızdaki Yeri Etik Günü Ve Etik Haftası Programı İslam Dini ve Etik Uygulamalı Etik Etik Günüyle İlgili Şiirler Belirli Gün ve Haftalar Ana Sayfabaharın gelişi ile ilgili belirli gün ve hafta yazıları
baharın gelişi ile ilgili çizimler